HAYATTA KAL!
Dünyaya gelmeden,
öncesinden başlayan yaşam döngülerimizin farkında olmadan iç
güdüsel olarak yaşamla dengeli olmaya çalışırız. Haatta kal!
Emri ile durağan olması gereken hiç bir olayı bir tek kendimizi
görebilecek kadar devasa boyutta ilişkilendirdiklerimizi bütünsel
kabul edebiliriz.
Zamanı kabuğundan
çekip çıkartarak, birikmiş her ihtiyaç listesini gözden
geçirerek nereden başlamalı diye düşünmeye başlayalım mı?
Hislerimizle kendi
değerlendirdiklerimizi birlik, beraberlik, bütünsel
yaklaşımlarımızla
Olan, olmayan
tepkilerimizin nerden geldiğini bilmeden zamanın içerisinde
davranış bozukluklarımıza neden olarak sınanmaya başlarız.
“Neden bunu
yaptım bilmiyorum” diye keninizi kabuğunuza da çekebilirsiniz.
Içsel dünyanızda, tek başınıza dahi kalsanız, bazı olaylardan
kaçamaz, ve hissettiklerimizle, algı, anlamlarımızla kişisel
düello yapmaya da başlarız.
Tüm bunların
nedeni, gerçek olan duyularımızın hücrelerimize işleyişleridir.
Kimyamızın
analizini yapmaya başladık mı, nedenleri, sebepleri orrtaya koyan
ve bir birini kopyalayarak zamanı tekrar eden döngü içerisinde
kendimizi buluruz.
“Hep de benim
başıma gelir” diye düşünsek te, bu süreçler canımızı
acıtır. Ama, nerden geldiğini bilmeden, sadece yaşamla
anlaşlaştırmaya başlar ve o an’ı geldiği gibi savunmaya
çalışırız.
Tepkisel davranış
bozuklukları = genetik davranış şekillerimizde olabilir.
Ta temelinden
başlayarak benzer bir çok yaşanmışlıklarıda toplayarak bugüne
geldiğimizin farkında olmadan hep de benim başıma gelir deken
duygu, düşüncelerimizi değiştirmek istememize rağmen onu o
şekilde alıp kabullenerek yaşarız. Tek düze yaşama sarılıp
hayatı yaşamak yerine derinlere temeline inmek gereklidir.
Nedensiz hiç bir
şeyi yaşamadığımızın bilincinde olupta, bir birine paralel
yaşanmışlıklardan deneyimlediklerimizi bir kalemle silip atmak,
mümkün mü?
O’nu ordan söküp
atarsın. Ancak, altındaki benzer nedeni bulup temizlemezsek yeniden
benzer bir olaya tanıklık ederken üzerine ilave etmeye devam
edeceğimiz tekrar eden benzer olanlar olmaya başlar. Köküne,
temeline, nerden geldiğine ulaşamadığımız taktirde öncekini
farketsek de kendini yeniden yapılandırmaya başlar ve tekrar eden
istemediğimiz davranış bozuklukları hep devam edecektir.
Hayattan beklentimiz
nedir? Hayatta kalmak mı sadece: yoksa kaliteli yaşamın sırrını
bulmak ve yaşama dahil etmek mi?
Nedenlerimizin
altında yatan kaynağa yönelerek, nedenleimizi düşündüğümüz
an! deşifre edilmeyi bekleyen onlarca senaryoyu, anımsamak zordur.
Önemli olan, en
zor olandan başladık mı? önümüzde engel olan inançların,
duygusal travmatik acıların yaşamı zorluğa yönlendirecek zihin,
algı yapısal bozukluklarına daha büyük zarar vermesini
önlemektir.
Hiç bir şey için
geç kalmadığımızı, her olan olmayanın yaşamımıza katkısı
olduğunu bilip beklentilerin önünü açmanın formüllerini bilip
te, ona göre hareket etmemizi sağlayan gücü elimize almaktır.
Ben değişebilmişsem
sen de değişirsin.
Sen değişebilirsen
çevren de senle uyumlu olmaya başlar. Kendini kendinle
güçlendirirsen zaman seninle tam ve bütün olur.
Kimseden bir
beklentiye girmeye gerek kalmadan işlevsel bozuklukların
çözülmesini diler, isterken yardım almayı ihmal ederiz. Bu
kişisel özel dünyamızda “kimse benim bu duygusal dünyama
inmemelidir” diyebilme lüksüne sahibiz. Ama unutmamalıyız ki
her dokunuşun ardından gelecek çözülüm, mutluluk getirecek.
Hayatı yaşamayı
öğrendik mi kimseden bir şey beklemeden kendimiz olmaya başlarız.
Burda gerekli olan
“SABIR”, “ÖZ GÜVEN,” “İRAYETTR”.
Savunmaya geçen
duyuların olumlu telkinlerle değişebileceğini biliyoruz artık.
Ama, hayatı çözmek demek, yaşamı tanımaya başladık mı nerede
niçin olduğumuzu ve nasıl geldiğimizi anladığımız zaman
kimse için değil kendimiz olmayı öğrenerek takıldığımız her
yaşam bize geçmişten gelen telkinlerin yansıma olur.
Zamanın hangi
döneminden her neyi sahipklenmişsek, O’ duygumuza işler ve
hücrelerimize dokunurken bizi biz yapar ve genetik kodlarımızla,
“dna” larımızla bilimsel birlik içerisindeki kendimizle baş
başa kalırız.
Zamanı, hislerle
izlerimizi takip ederek iç içe giren zincirlerde oluşan şimdiki
yaşanmışlıklarla üzerine ilave ederek ilerlediğimizi
farkederiz. Gelen zamanda kendimizi toparlamaya çalıştıkca sanki
daha dün gibi o duygulara yer vererek yaşarız. Hayatın yüzümüze
tokat gibi geldiği halde nerdene nasıl davranacağımızı
anlamadan hayatın kendi içinde değil de içsel dünyamızdan gelen
duygularla yolunu bulmaya çalışarak bilgi bankamızdaki düşsel
sokaklardan istem dışı yeniden geçmek durumunda kalıyoruz.
Hayat amaçlarımızı
keşfederken ben kimim demeye başlarız. Geçmiş zamandan bugüne
kadar zincirlerin aralarındaki 24 kromozomu analitik incelemelere
alıp içsel dünyasal bağlantılarımızla kelimelerin, sözlerin,
düşüncemizin davranışlarımızın, hislerin, duyuların anıların
yer aldığı ve daha bir çok farklı gruplaşmalarla ihtiyacımız
olan olmayan her olayın bir de perde arkasından bakabilmeyi
seçelim.
Kiliti kırıp
içeriye gireceğimiz o gün vardır ya! Hani değişimin önce
kendimizden başlayacağını keşfederek deşifre edilmeyi bekleyen
anıları kökünden kırbaçladıkça, acısını içimizde
hissederek onu temelinden iyileştirelim diye üşündüğümüz.
Şifalanması demek: olumlu telkinlerle güzel anı olarak kalmasını
sağlamaktır.
NUMEROLOG:
Müjde Şener
9.7.2019
46/10/1
YENİ BAKIŞ GAZETESİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder