17 Ağustos 2019 Cumartesi

BİR OYUN OLAN YAŞAM

BİR OYUN OLAN YAŞAM

insan herşeyi kontrol ederse oynayabileceği hiçbir ıyunu olmayacaktır. Her şeyin önceden bilindiği, süprizlerle hiç yer olmayan bir yaşam düşünün. Bu büyük bir cehennem değil de nedir?

Herşeyi mutlak biçimde kontrol edebilen bir kişi, doğal olarak ileride karşılaşacağı her şeyi de mutlak olarak bilecektirç yaşamını ilgilendiren tüm gelişmelerin yönünü ve etkilerini önceden biliyor olmak ise onun hiç bir şeye gerçek anlamda ilgi duymamasına yol açacaktır.

Kişi, sadece kendisi için gerekli olan alanları kontrol ettiğinde yinede kesinlikle kontrol edilmeyen birçok şey kalacaktır geriye. Peki, bu niye gereklidir?

Çünkü yaşam bir oyundur.
Burada, “oyun” sözcüğünü özellikle bile bile kullanıyoruz. Insan, zaman zaman içinden çıkılmaz bir hal alan yaşam savaşına yenildiğinde: artık hayatta neşe, keyif diye bir şeylerin olduğunu unutacak, yaşamın içinde eğlence gibi şeylerin de yer olduğuna inanmaz hale gelecektir. Gerçektende insanlar otuzlu yaşlarına vardıklarında her şeyden zevk alabildikleri çocukluk çağlarının nereye uçup gittiğini merak etmeye başlarlar.
Bu durumdaki kişiler. “yaşamın zevkleri” denen şeylerin bir aldatmaca olup olmadığını sorgulamaya başlayıp, yeni insanlarla tanışmak ve değişik şeylerle ilgilenmenin yararsız olduğunu düşünürler. Çünkü bütün bunlar hayal kırıklığından başka bir şey kazandırmayacaktır. Öyle insanlar vardır ki kaybetmenin büyük acı vereceği inancından hareketle: bir şeylere sahip olup incinmektense, hiç sahip olmamayı tercih etmişlerdir. Bu tür kişiler için varlık içinde yaşamaktansa, kıt kanaat geçinmek daha üstündür. Çünkü ellerindekileri kaybetmeleri halinde kaybın vereceği acı daha az olacaktır.
Ancak, ne derseniz deyin yaşam bir oyundur. Futbol veya tenis te bir oyun olduğu ilk bakışta anlaşılabilir. Ama kişi sabahın köründe kalkıp, gecenin bir vakitlerine kadar yorucu ve meşakatli işlerle uğraşıp didindiğinde ve üstelik layıkıyla takdir bile edilmediğinde, yaşamı bir oyunmuş gibi görmek pek kolay olmasa gerekir. Bu durumdaki insan, büyük ihtimalle yaşamın hiç de oyuna benzer bir yönü olmadığını düşünecektir. Yaşam duygusal ton ( halleri) ve koşulları ne olursa olsun, temelde bir oyundur ve oyunla aynı unsurları taşımaktadır.

HER İŞ BİR OYUNDUR.
Bir oyun şu unsurlardan oluşur:
SERBESTLİK, ENGELLER ve AMAÇLAR.
Bu faktörler arasında en önde gelenler: oyunda bir rakip veya düşmanımızın olması ve aşılacak sorunlar bulunması gerektiğidir. Diğer bir gereklilik ise karşılaşılan durumlarla başa öıkabilecek bireysel yeterliliktir. O halde hayatı dolu dolu yaşayabilmek için, “ öylesine yapılan şeylerin” ötesinde daha yüksek amaç ve hedeflere sahip olunmalıdır. Bunun dediğimiz türden bir amaç olabilmesi içinde söz konusu bu amacın gerçekleşmesini önlemeye yönelik karşıt amaçların mevcudiyeti gerekir. Ayrıca kişinin faaliyet amaçlarına karşı ıkan diğer kimseler bulunmalıdır, yoksa kişi bütün bunları bizzat kendisi yaratacaktır.
Eğer bir insanın rakipleri ve sorunları yoksa ve kendininkine zıt amaçlarla karşılaşmıyorsa, bunları bizzat kendisi yaratır.

Oyun içinde oyuncu olmak:
Rakiplerinle düşmanda olursun dostda. Ayni kategorilerin içerisinde kurallarla başlama ve bitme sürecinde hedeflediğin her şeyin senle alakalı oluşu, sahip olduklarınla daha iyisi için mücadeleye girersin. Burada her yönden ayni kulvarları yaşamaz, sürekli değişimle doğru hedeflerinle, kuralına uygun davranışlarda bulunan ve birlik, beraberlik içinde nasıl olunursa herkese düşen görevi üstlenmiş olursun onu öğrenmeye başlarsın. Rekabetlilik olmazsa işin formatı tek düze olur. Gerekli olan herkesin durması gerektiği yerde durmayı bilmesidir. Görev dağılımına sadık olmak, gerekli gereksiz olanı doğru yapabilecek birlik içinde yürütülmesi önemlidir. Böylece oyun içinde oyununu oynamak sana haz vererek enerjini boşa sarf etmeden güçlü dinamik, mutlu olmaya başlarsın.

Müjde Şener     

16.8.2019
54/18/9

HABERAL KIBRISLI GAZETESİ 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KENDİN OLMA SANATI

KENDİNİ OLMA SANATI: SANA VERİLEN EN GÜZEL HEDİYE Bir sabah uyandığında aynada kendine bakıp "Ben kimim?" diye sordun mu hiç? Y...