SAATLİ BOMBA
GİBİYİZ.
Hayat bayram tadında
neşeli, çoşkulu, keyifli olsa diye düşünürüz.Kimsemizin
değeri, önemi karşılıksız değildir. Bugün her ne yaşarsak
bunun tek sorumlusu kendimizden başkasının olmadığını ve
sihirli bir değneğin dokunuşları gibi o duygumuzu içimizde
hissettiren yaşadıklarımızla olur.
Duygularımızı
tetikleyen yaşadıklarımızdır...
Her olan olmayanın
yarattıklarımızla bir nedeni olduğunu, yaşarken daha iyi
anlarız.
Hislerin
duyularımızla alakalı olması, olası “olabileceklerin
habercileri” diye nitelendiriyorum. Başkaları ne dermiş önemli.
Kimin için her ne yapmışsam dahi beni kendi içimdeki dünyama
sürükleyen olaylar, çevrem ve dahası ilişkilerimizdir. Nitekim,
her birine karşı sitemkar olmuş olabiliriz de.
Zamanı yokladıkça
imkansızlıkların kaynağının acabalarımda gizli olma
ihtimallerinin olduğuna inandırmışım kendimi. Şimdi bugünümü
yaşarken, eğer bana geçmişimi sorgulattırmışsa benim burada
bakıpta kendimde göremediklerimin yansımaları ile kandırdığım
kendimim.
Zaman saatli bomba
gibidir. Nerede ne saat patlayacağını bilemeyiz. Böylece,
kendimizi gerçek alemlerden çekip çıkartarak ve yeniden
başlattığımız zamanda oyun içerisindeki oyuncular gibi mayın
tarlasında diken üzerinde yürürken hissedebiliriz. Bakış
açılarımızı daha geniş açıdan bakıp gösteren, tetikleyen
küçük dokunuşlardır.
İnsanlar ve
ilişkiler bu nedenle çok önemlidir.
Mesela ben: Facebook
sayfamda beş bin arkadaşım olabilir. Her birinin bir birinden
farklı bir birinden habersiz kendi hayat, yaşam kavgalarını
yaşarken kimin ne yaptığından, nereye gittiğinden, ne
yaşadıklarından kaynaklı bir çok mesajların döndüğü sanal
ortamlarla donanımlı yansımalarla gerçek ve sanal alemlerde
dolanan fotoğraflar var. GERÇEK NEDİR? SEN KİMSİN? BEN KİMİM?
NEDEN BURDASIN? NİÇİN BURDAYIM? Hiç birinin cevabına sahip
değiliz çünkü, var olanlar arasında kendi yağımızda
kavruldukça “kedinin uzanamayacağı ciğer” gibiyiz. Hep
tetikte.
Hayat bayram
tadında, neşeli ve çoşkulu olsa! Insanlar el ele tutuşsa
şarkısının dilime dolanması beni kendime getirecek küçük bir
dokunuşla gelişen dünyama uyandığım bugünümde kişisel olarak
içsel dünyamla sarsılmış, artcı depremler ardında sessizlik,
dinginlik ruh halimdeyim. Hayata, yaşadıklarıma farklı açılardan
bakmaya başladım.
Reklamın iyisi
kötüsü yokmuş. Duygularda var olanı aktarmak, dilemek, talepte
bulunmak suç değildir elbette. Seni kendi içindeki duygularla
mücadele etmeye yönlendirirken buna aracı olan gazeteler,
televizyon ve insanlardır. Dedikodu ise başında gelir vb… daha
başka gerçek habercilik anlayışıdır. Haberin iyisi kötüsü
arasında silkelenişlerimde ben kimim ve neden bu kadar uğraşlarıma
rağmen bir yere gelemediğimi sorgularken. Toplum için elimden
geleni yaparak kazanmak, kazandırmak hayat bulmak, hayat vermek,
almak isterim. Bu istek arzu ve talebimin karşılığını her ne
yaparsam alamadığımı farketikçe içsel inanç tablom geçmiş
zamanın arınması gerektiğimi anlamama yardım etti. Tüm bunlar
küçük bir yazı, not, bilgi, söz vs... Ve, işte o an aklımdan,
zihnimden, duygu ve düşüncelerimin bende neyi tetiklediğini
keşfettim. Böyle bir dünya var mı? vardır. Kim olduğun ne
olduğun ve hayatın sana sunduğu güzelliklerin mükafatındır
yaşantımız. Ne verirsen onun karşılığını alıyorsan, attığın
her adımların sana geleceğine inanıyor ve biliyorsun.
Geleceğe yatırım
yapman ve gelecekten korkarak geçmişin izlerinde ilerlediğin
müddetçe bırakamadığın onca geçmişin yollarından kendine
çeki düzen vermek imkansızmış gibi gelir.
Hiç bir şey
yaşamımızın alt tabanından temeline kadarki zaman ve
süreçlerimizden başlayarak gelişerek bugünlere bizi taşıyan
bir yaşam hikayemizle baş başayız.
Geçmiş geldi
geçti ve bitti dediğiniz kendi yarattıklarınızla, parçaları
birleştirerek bugüne geldiğinizin habercisidir.
Izlediğin hayat
yolu önceden yaratmış olduklarındır. İnsanlar sana seni
yansıtıyor. Ne verdiysen onu alıyorsun. Kime her ne yapmışsan
geçmiş ve bugün, bugün ve gelecek alma, tutma, biriktirme
döngülerinde her dokuz yılda bir değişirken içerisinde
kaybettiğin zamanı unuttukça sanırsın ki herşeyinle tam ve
bütün, iyi ve güzelsin. Doğruluk anlayış kavram ile kabullerin
arasında düello savaşın hep vardır ve olacaktır da.
Her gün gelişerek
uykumuzdan uyanırız. Duyduklarınla algıladıklarının dahi
geleceğine mirasın olduğuna inan. Her bir duyguna dokunarak nakış
gibi işleyen dokumaların bir birinden farklı olduğuna inanmış
olsan dahi, kime ait parçalar olduğunu anlarsın. Sen bensin bende
senim…
Karşılıklı “copy
pace” yaparak bir birinden bağımsız olduğun ana kadar
çatışırsın. İçsel duygularına yenilmeden savunmasızca sadece
kendi rekabetinle uykundan uyanmaya başlarsın. Ben sen değilim
sende ben değilsin. Işin önemi bu duyguya sahip olabilmektir.
Bağımsız, özgür olmak ve olanlar arasındaki bağlantıların
bir birinin aynisi olmaması için değişime geçmek ve
geçebilmektir. Böylece sınırlarını alarken içindeki rekabet
hırsınla başarına gidebilirsin.
İstek ve taleplerin
olmuyorsa, iğneyi önce kendine sen batıracaksın. Kimse yok, neden
yok? Kazanamıyorum, neden kazanmam? Gidemiyorum, engelim nedir?
Görünmüyorum, görmediğin ne? Vb… sorgulamalar
Yaradılıştan
bugüne hangi yaşam zaman ve mekanlardan kimlere nasıl katkı
koymuşsak bugün onları yaşıyoruz. Böylece her olan olmayana
teşekkür eder hiç kimseden sebep neden veya sonuçları
irdelememeyi görmeliyiz. Sen bana kötülük mü yaptın, bunun
sorumlusu kendimim….
Kendimden özür
dilerim, kendimden af dilerim ve kendimi seviyorum. Senden özür
dilerim senden af dilerim ve seni seviyorum.
Farkındalığıma
uyanışlarımda ben kendim olmayı seçiyorum, inanıyor vede güveniyorum.
Numerolog: Müjde Şener
28.8.2019
66/12/3
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder