26 Ağustos 2019 Pazartesi

SAATLİ BOMBA GİBİYİZ.


SAATLİ BOMBA GİBİYİZ.

Hayat bayram tadında neşeli, çoşkulu, keyifli olsa diye düşünürüz.Kimsemizin değeri, önemi karşılıksız değildir. Bugün her ne yaşarsak bunun tek sorumlusu kendimizden başkasının olmadığını ve sihirli bir değneğin dokunuşları gibi o duygumuzu içimizde hissettiren yaşadıklarımızla olur.
Duygularımızı tetikleyen yaşadıklarımızdır... 
Her olan olmayanın yarattıklarımızla bir nedeni olduğunu, yaşarken daha iyi anlarız.

Hislerin duyularımızla alakalı olması, olası “olabileceklerin habercileri” diye nitelendiriyorum. Başkaları ne dermiş önemli. Kimin için her ne yapmışsam dahi beni kendi içimdeki dünyama sürükleyen olaylar, çevrem ve dahası ilişkilerimizdir. Nitekim, her birine karşı sitemkar olmuş olabiliriz de.
Zamanı yokladıkça imkansızlıkların kaynağının acabalarımda gizli olma ihtimallerinin olduğuna inandırmışım kendimi. Şimdi bugünümü yaşarken, eğer bana geçmişimi sorgulattırmışsa benim burada bakıpta kendimde göremediklerimin yansımaları ile kandırdığım kendimim.

Zaman saatli bomba gibidir. Nerede ne saat patlayacağını bilemeyiz. Böylece, kendimizi gerçek alemlerden çekip çıkartarak ve yeniden başlattığımız zamanda oyun içerisindeki oyuncular gibi mayın tarlasında diken üzerinde yürürken hissedebiliriz. Bakış açılarımızı daha geniş açıdan bakıp gösteren, tetikleyen küçük dokunuşlardır.
İnsanlar ve ilişkiler bu nedenle çok önemlidir.
Mesela ben: Facebook sayfamda beş bin arkadaşım olabilir. Her birinin bir birinden farklı bir birinden habersiz kendi hayat, yaşam kavgalarını yaşarken kimin ne yaptığından, nereye gittiğinden, ne yaşadıklarından kaynaklı bir çok mesajların döndüğü sanal ortamlarla donanımlı yansımalarla gerçek ve sanal alemlerde dolanan fotoğraflar var. GERÇEK NEDİR? SEN KİMSİN? BEN KİMİM? NEDEN BURDASIN? NİÇİN BURDAYIM? Hiç birinin cevabına sahip değiliz çünkü, var olanlar arasında kendi yağımızda kavruldukça “kedinin uzanamayacağı ciğer” gibiyiz. Hep tetikte.

Hayat bayram tadında, neşeli ve çoşkulu olsa! Insanlar el ele tutuşsa şarkısının dilime dolanması beni kendime getirecek küçük bir dokunuşla gelişen dünyama uyandığım bugünümde kişisel olarak içsel dünyamla sarsılmış, artcı depremler ardında sessizlik, dinginlik ruh halimdeyim. Hayata, yaşadıklarıma farklı açılardan bakmaya başladım.
Reklamın iyisi kötüsü yokmuş. Duygularda var olanı aktarmak, dilemek, talepte bulunmak suç değildir elbette. Seni kendi içindeki duygularla mücadele etmeye yönlendirirken buna aracı olan gazeteler, televizyon ve insanlardır. Dedikodu ise başında gelir vb… daha başka gerçek habercilik anlayışıdır. Haberin iyisi kötüsü arasında silkelenişlerimde ben kimim ve neden bu kadar uğraşlarıma rağmen bir yere gelemediğimi sorgularken. Toplum için elimden geleni yaparak kazanmak, kazandırmak hayat bulmak, hayat vermek, almak isterim. Bu istek arzu ve talebimin karşılığını her ne yaparsam alamadığımı farketikçe içsel inanç tablom geçmiş zamanın arınması gerektiğimi anlamama yardım etti. Tüm bunlar küçük bir yazı, not, bilgi, söz vs... Ve, işte o an aklımdan, zihnimden, duygu ve düşüncelerimin bende neyi tetiklediğini keşfettim. Böyle bir dünya var mı? vardır. Kim olduğun ne olduğun ve hayatın sana sunduğu güzelliklerin mükafatındır yaşantımız. Ne verirsen onun karşılığını alıyorsan, attığın her adımların sana geleceğine inanıyor ve biliyorsun.
Geleceğe yatırım yapman ve gelecekten korkarak geçmişin izlerinde ilerlediğin müddetçe bırakamadığın onca geçmişin yollarından kendine çeki düzen vermek imkansızmış gibi gelir.
Hiç bir şey yaşamımızın alt tabanından temeline kadarki zaman ve süreçlerimizden başlayarak gelişerek bugünlere bizi taşıyan bir yaşam hikayemizle baş başayız.
Geçmiş geldi geçti ve bitti dediğiniz kendi yarattıklarınızla, parçaları birleştirerek bugüne geldiğinizin habercisidir.
Izlediğin hayat yolu önceden yaratmış olduklarındır. İnsanlar sana seni yansıtıyor. Ne verdiysen onu alıyorsun. Kime her ne yapmışsan geçmiş ve bugün, bugün ve gelecek alma, tutma, biriktirme döngülerinde her dokuz yılda bir değişirken içerisinde kaybettiğin zamanı unuttukça sanırsın ki herşeyinle tam ve bütün, iyi ve güzelsin. Doğruluk anlayış kavram ile kabullerin arasında düello savaşın hep vardır ve olacaktır da.

Her gün gelişerek uykumuzdan uyanırız. Duyduklarınla algıladıklarının dahi geleceğine mirasın olduğuna inan. Her bir duyguna dokunarak nakış gibi işleyen dokumaların bir birinden farklı olduğuna inanmış olsan dahi, kime ait parçalar olduğunu anlarsın. Sen bensin bende senim…
Karşılıklı “copy pace” yaparak bir birinden bağımsız olduğun ana kadar çatışırsın. İçsel duygularına yenilmeden savunmasızca sadece kendi rekabetinle uykundan uyanmaya başlarsın. Ben sen değilim sende ben değilsin. Işin önemi bu duyguya sahip olabilmektir. Bağımsız, özgür olmak ve olanlar arasındaki bağlantıların bir birinin aynisi olmaması için değişime geçmek ve geçebilmektir. Böylece sınırlarını alarken içindeki rekabet hırsınla başarına gidebilirsin.

İstek ve taleplerin olmuyorsa, iğneyi önce kendine sen batıracaksın. Kimse yok, neden yok? Kazanamıyorum, neden kazanmam? Gidemiyorum, engelim nedir? Görünmüyorum, görmediğin ne? Vb… sorgulamalar

Yaradılıştan bugüne hangi yaşam zaman ve mekanlardan kimlere nasıl katkı koymuşsak bugün onları yaşıyoruz. Böylece her olan olmayana teşekkür eder hiç kimseden sebep neden veya sonuçları irdelememeyi görmeliyiz. Sen bana kötülük mü yaptın, bunun sorumlusu kendimim….
Kendimden özür dilerim, kendimden af dilerim ve kendimi seviyorum. Senden özür dilerim senden af dilerim ve seni seviyorum.

Farkındalığıma uyanışlarımda ben kendim olmayı seçiyorum, inanıyor vede güveniyorum.

Numerolog: Müjde Şener

28.8.2019
66/12/3




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KENDİN OLMA SANATI

KENDİNİ OLMA SANATI: SANA VERİLEN EN GÜZEL HEDİYE Bir sabah uyandığında aynada kendine bakıp "Ben kimim?" diye sordun mu hiç? Y...