21 Ekim 2019 Pazartesi

GEÇMİŞİ GELECEĞE TAŞIMAK, GELECEĞİ GEÇMİŞİMİZDE YOKLAMAK


GEÇMİŞİ GELECEĞE TAŞIMAK, GELECEĞİ GEÇMİŞİMİZDE YOKLAMAK…

Kimliklerimizi ifşa ederken inançlarımızın ardındaki kaynağı tek tokatla yere sermenin verebileceği öz değer ile öz güveni nerede kaybettiğimizi sorgulamamız gerekir. Tüm bunları yapmaya başlarken kimseden değil, kendimizde aramanın önemini keşfetmemiz gerekli olduğu inancımızlayız.

Insanarın hayatı, hayatın anlamlı anlamsız kulvarları arasında gidip gelirken, sebepsiz birlik beraberlik içerisinde olmadığımıza göre, beklentilerimizin cevaplarını, yansımalardan almaya çalışarak etkisiz kılınacak ve geçmişten yansıyan her şeyin bir birini tamamlaması gerektiği önemini farkederiz.
Kaybetmek üzere değilde kazanmamız için programlı olduğumuzu biliyoruz artık. Asla, mücadelelerimizden vazgeçemediğimiz gibi savunma mekanizmlarımız hep devrede kalacak başka nedenlerin tetiklemesi sonucu kendi gelen olur yaşamımzıda. Savunma sistemlerimizin geçmiş ile alakalı olması ile olabilecek olan istemediklerimize “dur” demek içindir.
Ardımızdaki nedenleri yokladık mı emin olunuz ki ta çocukluktan gelen veya geçmiş karmalarımızın sebep olabileceği yansımalarımızın olmasıdır. (Sana seni farklı yönde yansımalarla taşıman gerekenlerin nasıl gelişi ile deşifre edilebileceğini ve yansımalarla silkelenmen için gerekli donelerini verirken bakıp gördüklerin “ayni ben” demene neden olurken. Benzer yönlerinle ona bağımlı kalırsın…)
Derslerimiz, deneyimlerimiz ile birlik içerisinde kendimize çeki düzen verebilmenin bir başka ilginç bakış açıları ile burada gizlidir.
Sen kendini kendinden yoksun kılarken kimliğinin ifşa elişininden “artık sözlerin incitmediğini” farkedersin. Bu elde edilen kazanç, hislerinle geçmişi bir yerden sonra ezip geçtiğini gösterir. Değişmeyeceğine inandığın ve değişiminle gerçek olana itaat ettiğin his, tasarlamış olduğun her yönün en büyük zenginliğin olduğunu farketmeni bekler. Böylece, seni kendi içindeki dirençlerinden arındıracak ve geçmişin ile bugününü farklı algı anlamlarınla yönlendirebileceğini farkettirir olması olası olabilecek her şeyden kendini korkuma iç güdüsü ile sahiplenmeni sağlar.

Inanmadıklarımıza ev sahipliği yaparken hayatın gelmiş geçmişin içerisindeki dünyamıza hükmeden ve hareketlerimizi sınırlandıracak kadar güçlü duran sebeplerin nerede ve nasıl kendi gelen olabileceğini görmemiz gerekir...
Kimsenin hayatımızı nasıl yönlendirebileceğimiz konusunda, kendimizden daha çok başka fikirlerin olabileceği kodlar yansımaya başlar. Ilk duygusal tetiklenme tepkilere yol açar. Ardından mantıklı ve olması gereken olarak değişirken geçmişi şifalandırırız.
Atalardan gelen miraslarımızla, farkında olmadan zincirleme ulanarak iç içe gelmiş geçmiş benzer düşüncelerimiz düğümlerimiz olur. Yeniden deşifre edilecekleri zaman ile yolunu bulmaya çalışılması başarımız olacak.

Her şeyden hiç birşey değilde birçok şeylerin bir birini dengelemesi üzere tamamlayıcı olduğunu anlamamız, gerekli donalere sahip olduğumuzun bilinci ile tamamlayıcı olabiliriz mesela.
Bunun için gerekli donelerimizin bilincinde olmamız ve şimdi şu anda bizi tetikleyen yansımalarla, klişeleşmiş alışkanlıklarımızın dahi altındaki nedenlerin, derinlerinden gelenleri yoklamaya koyulmamız ile başlar.
Doneler: Yaradılışımızdan bugüne hangi yaşam zaman ve mekanlardan özde, genetikte ve ruhsal olarak aşılanmış kodlarımızla, bugüne kadar taşıdıklarımızdır… kimse için değişmediğimiz gibi her yansıyanın yaşamımızdaki yeri, kimliğimizi nasıl gerekli gereksiz toplama biriktirme özelliklerimiz ile deşifre edebileceğimiz söz konusudur.

Kimsemiz durduk yere bunun doğru olmayacağını sanır. Hayatı nasıl gelirse o şekilde yaşamaya çalışmamız, gerekli olan, olmayanın ardındakilerin sebepsiz olması gibi duyguya kapılarak kimliğimizi ifşa edeceğimize ve geleni yoklamak, hayatı tam anlamı ile yaşamaya çalışmamız gerektiği inancımızla oluşumuz, zaman kaybıdır gibi düşünülebilir.

Tüm yaşam bizim kendi irademizle gelişmiyorken Atalarımızdan gelen, tabuların, inançların hatta geçmiş kökenlerimizi içinde tutan, biriktiren tecrübelerimizle donanımlıyız…

Kimliklerimizi gerekmedikçe ifşa etmek aklımıza gelmez anımsamayız bile. Oysa insanlarının hayatımıza dokunmaları “sen küçükken şöyleydin, bunu yapardın, şunu derdin” demesi ile geçmişimizi anımsamamızı sağlarlarlar ve kendi çocuğumuza “bu kimden çekti” demiş olduğunu anımsa. Zincirleme bir birimizden alma, verme enerjilerimizle toplama, tutma ve aktarmak “dna” larımızın kimlerden veya neden, niçinleri yoklanıldı mı deşifre edilmesi gereken, kendimiz oluruz. Çeki düzen verme ihtimalimiz ancak, anımsadığımız zaman gerçek olur.
Bir anda yargı, eleştirilere maruz kalındı mı kimlikleri ifşa etmek yerine kestirme yolu seçip te kendimizi kandırmayı seçmiş oluruz.

Zamanı yakaladık mı sadece geçmişi bugün kayda alıp yaşamadığımızı, genetik kodlarımızın dahi özden başlayıp taşıdıklarımızla yansıttığımızı ve nereden nerelere uzanan yaşam yolculuğumuzun bilincinde olduk mu bizlere bizi anımsatacak, anlatmaya çalışanlarla silkelenmiş olacağımız aklımız gelmez. Her gün sürekli yeni bir farkındalığımızla uykuda olan benliklerimizin uyanışı ile kendimize geliriz. Hayatı anlamak, anlamlı kılan dünyamızın gelmiş geçmiş ile birlikte nasıl dans edercesine ritmik hareketlerin dengesi ile uyumunu anlamaya çalıştığımızı ve sürekli neden, niçin diye sorgulamış olduğumuz soruların geçmiş verilerin bir araya gelişi ile “sana seni anlatan hikayelere kulak kabarttıkça” kimlerden sana aşılanan kodların olabileceğini anlamaya başlarsın.

Hayatımızda hiç bir şeylerin nedensiz olaması, ve her gelen ile gidenin bir öncekini sorgulatması ile bilinçaltımıza kodlanarak özden, genetikten ve ruhsal olan her bir alma verme enerjimiz ile bir araya getirdiklerimizdir geleceğimize kodlanarak işleyen doku gibidir.

Tüm yaşamımızın geçmiş ile gelecek hikayesi: dokumalarımızda kendini ifşa ediyor.

NUMEROLOG.Müjde Şener

22.10.2019
62/26/17/8

HABERAL KIBRISLI GAZETESİ 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KENDİN OLMA SANATI

KENDİNİ OLMA SANATI: SANA VERİLEN EN GÜZEL HEDİYE Bir sabah uyandığında aynada kendine bakıp "Ben kimim?" diye sordun mu hiç? Y...