HİÇ BİR ŞEY
DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ GİBİ DEĞİLDİR. HER ŞEY BİR İLİZYONDUR…
İlizyon kelimesi:
içsel, duygusal, düşüncesel olarak her nedenlerimizi baltalayan.
Küçük bir artcı depremi gibi gelen sarsıntılarla silkelenmiş
olabiliriz. Şu anda aklımıza, hislerimizde yanılmama ve
algılarımıza güç ile güven sağlama potansiyelimizdeki her
birimize inançlarımızın en derin temel yapılarını sunmaya
başlarken. Biraz kendimize gelerek, düşünmek için zaman
ayırdıkça hangi açılardan hayata bakıyorsak, farklı
açılarımızla bakmak ve kullanmanın, kabul etmenin farkındalığına
teslim olalım…
Hangi açıdan
hayatımıza nasıl bakıp görmek istediklerimizle sınanırız.
Farkında olmadan senden bana, benden sana bir birimize
yansımalarımızla kendimizde var olanları yaratmaya başlarken
yaşarız. Onca geçmişin yüklerinden kurtulabilmemiz gerektikçe,
deşifre edilmesi gereken içsel duygularımızda var olan
inançlarımız, tabularımız ve korku tohumlarımızdır.
Etrafımızdaki
kimliklerin dejenere edici sözleri, sözleşmelerimizi fes etmenin
gerekçesi ise: geçmişten bugüne biriktirerek topladığımız
başkaların kalıplrıylayız.
Her açımızdan,
her yönden hayatımıza baktıkça, her anılarımızın önemli
yeri bulunur elbette.
Hiç bir şeyin
nedensiz yansımamalarından ve her olaya bir de empati yaparak
bakabilemeyi seçelim. Böylece, görmek istemediklerimize olumlu
yönden bakma şansını yakaladıkmı farklı yönlerimizi
gözlemlemeyi öğreneceğiz.
Empati yapmak: Bir
de perde arkasından farklı bakan gözlerle olayları
değerlendirebilme şansımızı yakalamış oluruz.
Bunun nasıl
gelişebileceğini, akışta ve anda kalarak Fırsatını buldukça
ait olmadıklarımızın yüzümüze tokat gibi çarpması sonucu,
hangi ilginç bakış açılarımızla olayları yeniden irdelemeye
başladığımız an, sanki “daha dün yaşanmış, olmuş vede
bitti!” diye düşünüp içimizdeki kimyamızı olumlu telkinlerle
avutuyoruz.
Her şeyden ders
değil, dersler çıkartırken. Şimdi içinde olduğumuz hayatla
bağlantılı olup ortaya çıkarttığımız nedenleri ortaya
koyduklarımızla, farklı deneyimle yaşamaya başlarız.
Her birimizin
hayatla, şimdimizle alakalı geçmişi bugüne taşıyoruz. Elde
ettiğimiz ise birikimlerimizdir.
Yaratarak
yaşamamıza neden olan duygu, düşüncelerimiz değildir sadece.
Hayallerimizlede
yaşamaya başlattığımız dünyamızda, geçmişi bugün
irdeledikçe içinden ayrıştırılmayı bekleyen yansımalarla
kendini gösteren benzer olanlardır. Sadece istediklerimize odaklı
kalmak ve istemediklerimize güzel anı içinde zamanı yoklamaya
başladıkmı cevaplarımız ortada.
Ne yaratmışsak
çekim gücümüz ile devreye girerler.
Neyi bırakırsak
hayatımızı zorlaştırmadan kendi yolunda ilerlemeye başlayan
enerjisel, olumsuz etkilemeyen bir dünya yaratan oluruz...
Kimliklerimizi ifşa edebildikmi kimsenin gerçek yaşamındaki
rollerinin, gelecek içindeki yaratımından farklı olmayacağı
demek oluyor.
Hayallerimiz ile
geleceğimizi yaratmak imkansız gibi gelebilir. Belkide, şu an’da
sana her gün, her an sanki bir önceki günmüş gibi gelebilirde.
Telkinlerle olumlu empati kurma eylemi işe yarar ve en olmaz
dediğimiz an bize mucizeleri yaratarak yansımaya başlar…
Ayni nedenlein
içerisinde durağan olmayan, kendi içimizde dönüp duran geveze
bilincimizle yerinde saymaya mahkum ettiğimiz kendimizden başkası
değildir.
Hiç kimse benim,
senin gibi düşünmez ve ayni değiliz.
Gerek duygularımızda
hapsettiğimiz alışkanlıklarımızın bağımlılığa dönüşme
modelimiz olsun. Gerek geçmişten taşımış olduğumuz
kalıplarımızla, inançlarınızla olalım. Her derdin dermanının
olması: olası olaylardan hakkımızı alıp verdiğimiz
birikimlerimizle sınanırken, kendimizi yoklamış olmak. Kendimize
ne kadar haksızlık ettiğimizin bilincinde olamadığımızı ve
hatta dünyanda ilk yapmamız gereken içimizdeki tümden ait
olmadıklarımızdan kendimizi azad etmektir.
Kimsenin
hakimiyetimizde olmasına izin vermediğimiz gibi, herkes bu
düşünceye sahip de olamaz. Kendi varlığımızın bilincinde
oldukmu, düşüncelerimizde yarattığımız, hayallerimizde
istediklerimizin ve talep ettiklerimizin neresinde olduğumuzu
kendimize sormalı
İstemediklerine
“dur” demen için daha başka neler mümkün? ise iptal et! ve
erteleme üşenme yoluna devam et!.. Hayatımızın tümü kimyamızın
etiketini elimize aldığımız zamanlar, kendi gelen neşe ve çoşku
ile sahiplenilmeyi bekleyen hücrelerimize hakimiyet sağlayabiliriz.
Teslimiyet: her
zaman her iyiliğin ardından kendimize hediye edebileceğimiz küçük
ama büyük değerimizdir.
Onore edilmek, ödül
gibi gelen ve sahiplenildiğimizi hissettikçe duygularımızda bize
ait olmayan itici gücün karşısında sadece “teşekkür” etmek
ve ya “şükret”mek gerekir.
Daha iyisi için her
şeye sahibiz. Bakıp görebildiğimiz kadarını algılıyorsak daha
iyisine ihtiyacımız vardır o zaman. İçimizdeki duygularımızın
kırılması ile, daha geniş açıdan olaylara empati yapıp olumlu
telkinlerde bulunmalıyız.
En zor olan,
olmayanı olmuş gibi düşünüp yaratabilmenin zaman kaybı olduğu
hissiyatımızdır. Öyle düşünmekte haklısın ama, hislerin ile
hikayeni yaratarak yaşamak ister misin?
imkansız gibi
gelen, durağan olan yansımalarda kendinizi sürekli monoton bir
hayat çizgisi içindemi görüyorsunuz? “Bu bana ait değildir”
diye düşünerek hayallerimizi zenginleştirmek elimizdedir.
Olumlu telkinler,
ritueller ile kendimize gelebiliriz. Sana ait olanı buluncaya dek
sürekli bir yerden başlamak ve bitme süreçlerimizi sabırla
deneme yanılmalarımızla yaratarak yaşatırken içimizden
ayıklamaya başlarız. Sen bana aitsin veya değilsin…
NUMEROLOG.Müjde Şener
19.10.2019
59/14/5
HABERAL KIBRISLI GAZETESİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder