HER İNSAN,
İLİŞKİLERDE SAVUNMASIZ KALMAMALIDIR.
Her yönden hayatı
hangi aşamalardan başlayıp, değiştirilemediği an deşifre
edilmeye mahkum olunuyorsa bırak ve yoluna devam et derim…
Kimsemiz kendimizi
görmek istemediği hiç bir yerde tutamaz ve barınmaz. Arkamız
güçlü ise savunmalara karşı gelebileceğimizi kolaylıkla
biliriz. Güçsüz isek kaybetmeye mahkum oluruz. İnsanlar ve
rollerimizde bizden başka, başkaların yargılamaları ile mücade
ederken buluruz kendimizi. Tüm bunları hak etmesekte maalesef
geçmişin içinden gelen benzer bir nedenin yansımaları olarak
düşünerek olumlu telkinlerde bulunursak farklı açıdan bakıp
değerlendirmeye koyulabiliriz.
Böyle bir durumda
ne yapmak gerekir?
Hislerindeki
düşüncelerinle kendine çeki düzen vermek zorundasın. Bu gibi
insanlara savunmasız kalmıyorsun, bilakis kendi içindeki dünyanı
güçlendirebilmen ve çevreni kontrol altında tutman gerektiğini
öğrenirsin.
Sana seni anlatan
hikayelerin senden uzakta oluşunu farkedersin...
Geçmişin küçük
dokunuşları ile bugün büyük nedenlere sebep verebiliriz. “Sakla,
onun da zamanı gelir elbet” diye düşünmediğimiz zamanların
gelmesi, bir anda artcı depremi yaratan yıkıcı sözlerimize yer
vermiş olundukmu kimseyi düşünmeden dere depe düm düz feryat
edilebiliriz.
Farkında olmadan
edilen her söz, duygularımızdaki kilidin kırılmamış olması,
olası olaylar arasında boğulan cümlelerimizle kendimize çeki
düzen vermeye çalışırız. Yansımaya yüz tutmuş nedenlere ev
sahipliği yaptığımız için kırılmayı bekleyen kalıplarımızla
karşılaşabilme şansmız oldukça yüksektir.( Kime ne yaparsan
yap! sana yapılmasını dilemediklerinle yüzleşirken içindeki
düğümlerin düşüncelerin arasında kalması, olağan dışı
kalan neticelere kadar her yönden seni rencide eden nedenlerle
mücadele içinde olabilirsin.)
Gündeme bomba gibi
düşen haberler arasında başkaların dedikleri ile yapamadıkları
arasındaki sözlerin düelloları: kimliğimizin ifşa edilmesinden
başlatılan savaşcı modellerimizin, savunalarına maruz kalmak
nedir?
Bilmeden konuşulan
her sözlerin arasında kalmak ve irdelenmiş duygularımızdaki
neticeleri görememek de nedemek?
Her şeyin ardında
hapsedilmiş ve bir türlü doğru zamanı gelmeden sinsice bekleyen
yaşanmış olayların bir an deşifre edilip te “artık yeter! sen
neredesin? Kimsin?” gibi modelize edilen ithamların karşısında
sessiz kalmak, ne kadar doğru olur.
Bazen, elimiz
kolumuz bağlı gibi olabiliriz. Bazen başkaların hakkındaki yargı
ve eleştirilerle sıkışıp kalmışta olabiliriz. Başkaların
dedikleri ile kendi gözlerimizle bakıp gördüklerimiz arasındaki
bağın bir araya gelişinden derslerimizi almanın zamanı geldi
diye düşünelim. Fakat, bizi kendi içimizde tutsak eden ve
ilerlememizi tıkayan, daha başka kimliklerin sebebiyet verdiği
gelecek endişelerinde, tek başımıza kalmadığımızı. Bizim
dışımızda başka din, dil, ırkların’da birlik içinde
içimizde olması, olası olabılecek olaylar arasındaki farkı
yönlerimizi görmek ve güçlenebilmemiz içindir diye düşünmeye
başladım.
Ben siyasetci
değilim. Bana farklı açılardan hayata bakmayı öğreten güzel
bir yaşama sahip olabilmem için gerekli donanımları veren kendi
topluluğumla, sakin yaşamanın nasıl bir özgüven, değer
olabileceğini öğreten kimliklerle yaşamak varken, farklı yaşamı
cereyan eden büyüklerimizin ellerini öpmek ve kendilerince doğru
olduğuna inandıklarına saygımızın sonsuz olabileceğini
diledikten sonra kendi bildiğimi yapmak istemem suç olmamalıdır.
Ben sen değilim,
sende ben değilsin. Benim kendi hayat felsefem varken, duygu ve
düşüncelerimde farklı açıdan hayatıma bakma özgürlüğümün
olabilmesi gerekmez mi? Herkes her şeyi söyleyemedikten sonra kendi
düşüncelerinde boğuluyorsan, bulunduğu yerin kendine ne veya
nasıl katkısı olabileceğinin nekadar önemi olur?
Hayatı anlamak ve
anlamlı kılarken dünyamıza çeki düzen verebilir olmamız
önceliklerimiz arasında kendimize en yakın olabilecek kadarını
savunmak düşer.
Şimdi, gelecek en
güzel hayallerimize gidebilmemiz için etkisiz kalacak geçmişin
izlerinden sıyrılmak gerekir... Değişim için değiştirilmesi
gereken ve buna katkı olan olabilecek insanların savunmaları ile
belkide görevi icabı yerine getirilen bir kutlamamız olacak...
Olmak zorunda olan,
görevlendirildiği mesleki hizmmetidir... Ama bunu koz olarak
kullanmak, görevini icaben değil de olması gerektiği için yerine
getirmeye çaba sarf edilmesi olduğunu bilip, nerede nasıl
davranılacağını kestiremeye biliriz.
Hepmiz insanız,
her birimizin kendi içindeki çatışmaları olacak elbette. Ama, en
zor olan hükümeti savunmak ise bunun kendimizle örtüştürülmemesi,
haklılık haksızlık politikası gütmeden değerlendirilmeye
alınması şart değil mi?
İnsan olmak, en zor
olandır... Hayatı hayallerimizde yaratarak yaşamanın kolay
olmaması hiç bir şeyden kendimize çeki düzen vermeden yaşarken
duymak istemediklerimizi duyduğumuz an değişen duruşlarımızla,
hükmedici sözler sarf ettikçe ve tükürdüğümüzü yalamak
istemeyen toplum olmaya başlarız.
Oysa, her şeyden
derslerimizi alıp kolaylıkla çözümlere hedef koyarak kendi
değerlendirmelerimizle göremediklerimizi gösteren, inanmamıza
karşılık alıp vermek gerekir bence… Kimsenin hakkını savunmak
gibi işime gelmeyen zamanımı kullanmak istemem. Benim
değerlendirmelerim genellikle geniş açıdan hayatı
gözlemlemektir. Hedeflediğim her bir kitlenin aynalığından
yararlanmanın verdiği iç huzur ile kalemizi içten fethetmek
zamanımızı çalmaz. Bilakis kendi yaşam yollarımızda kim
olursak olalım, kendimiz olmanın verdiği rahatlık ile güven
duygumuzu kullanabilmemiz gerekir.
Herkes zamanının
çoğunu başkalarının değerlendirilişi ile geçiştirirken,
biraz da kendinle kendini yargılayabilmenin sana vereceği
değişimini gözlemlemen gerekir.
Hislerindeki
duygulının çatışmaları bir yana, hangi aşamaların arasından
gelip geçerken bir yerde durağan olmayan hareketli yaşamımıza
farklı bakmayı gözlemleyebileceksek bak ve gör…
NUMEROLOG:Müjde Şener
18.10.2019
58/13/4
HABERAL KIBRISLI GAZETESİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder