2 Kasım 2019 Cumartesi

BİR ANDA TER YÜZ OLAN HAYATLAR...


BİR ANDA TERS YÜZ OLAN HAYATLAR…

Herşey iyi güzel giderken bir anda değişen hayatlarımız. Sudan çıkmış balık gibi dengelerin yerinden oynaması, yaşamsal gücümüzün elmizden alınılşı ile savruk dağınıklıklar yaşarız. İstemediklerimiz veya hak etmediklerimizi yaşamamıza neden olan hayatın kuralıdır. Oyununu kuralına göre oynamazsan devre dışı kalabileceğimizi bilmeyiz belkide. Deneme yanılmalarla sürekli benzer nedenlerle karşılaştıkmı artık yeter der ve bir daha istemediklerimizi yapmaz, sadece istediklerimize odaklı kalıp kendimize çeki düzen veririz.

Her birimizi kendimize getirecek nedenlerle bahanelerimizi farkederiz. Ne zaman başkaları için değil de kendin için değişmeyeni farkeder denemeye başlarsın. O’ zaman deşifre edilmeyen yaşanmışlıklarında ömrü olduğunu anlarsınız.

Kendi içinde kimliğinle kala kalmış olduğun zamanlarını anımsa... sana yansıyanların kimlikleri ile ne kadar uyumlusun? Düşünemediklerinle daha ne kadar birlikte yaşamak istersin ve daha başka neler ile mücadele edebilirsin!..

Sanırız ki, dengi dengine uyumlu olduğumuzu sandığımız kişi veya kişilerle yaşamımızı sürerken birlik beraberliğimizin sonsuza kadar ilelebet süreceğidir.
İstem dışı hiç birşey hayatımızda kendi gelen değildir. Yaşamımızda gelişmez hiç bir olay ve sahip olduğun bendenini yoklamayı ihmal ederken bilinç altında, hafızanda kodlamış olduğun şaka bile olsa, hayalinin bir köşesinden gelip geçen vizyonu küçük bir dokunuşla var edebileceğin güce sahip oluşundur.
“Sakla, onun’ da zamanı gelir... Bir gün küçük dokunuşlarla değiştirdiği yaşamında yapıcı olduğunu düşündüğün ve yaşamınla değişiminde silkelenir oluşundur. Böylece pirinçten taşları ayıklar gibi istemediklerini bırakmayı ve özgürleştirmeyi öğrenmelisin.

İlişkiler de aldatılmak: hastalık: ölüm: iste problemler, sorunlar gibi yıkıcı olan her şeyin yaşamına dokundurduğu duygu ile silkelendiğin an, sanki dünyanın sonu gelmiş gibi hayatına kendinde iz bırakırsın.

1- “Herkesi kendim gibi sanırdım” dersin. “Ben bunu hak etmezdim, neden hep de benim başıma geldi” diye ağlarken acımızı içimizden dışarıya atıp savunmaya geçerken haklılık politikası içerisine girerken “ben iyiyim, ben doğruyum” dersin…

2- “Eşim, evliliğim boyunca beni aldattı. O’ beni terketti” derken. İçinin yanması, kalbinin acıması aşka dair hiç bir şeyin bu kadar acımasız olmadığını düşünürsün. “Bir daha asla!” derken. Zamanı yoklamayı ihmal ederiz. Hangi yaşam zaman veya mekanlarda kim bilir bir gün bir yerlerden buna benzer bir olaya tanıklık etmiş olabiliriz. Ama, geçmişi bir daha anımsamamak, hayallerimize giden treni kaçırmamak için durağan olmayan yaşam ile dört dörtlük bir hayat için aşk gerçektende olmazsa olmazdır hayatımızda.
Ancak, kimse için değişmeyip kendimiz için yaşama sıkı sıkıya tutunurken sevdiğimiz önce kendimiz olmalıdır.
Aşk nedir? Sahip olduğun “x” birine karşı kalbini açtığın ve sevgin ile sarıldığın alışkanlığına bağımlı olduğun zaman “aşk” o zaman sıkıntılı bir durum olup acıtır…

3- Hastalık: ani çıkıp gelen bir misafirdir. Izin vermediğimiz müddetçe kimsenin yaşamımıza müdahale etmesini istemeyiz. Yetişip gelene “buyur gel” demişsek, geldiği gibi gitme zamanı olduğunu bilmelisin.
“Fiziksel, zihinsel, ruhsal, duygusal yaşamımıza dokundurmalar ile deşifre edilmiş ama inadına kim olursa, nereden gelmiş olursa bile, istenilmediğine inandırılması gerekir.
Gerçek itici güç: kabullenmediğin zaman ona bağımlı olmadığına kendini inandırdıkça itici gücünü kontrolsüzce tam olarak yapmaya başlarsın.
Mesela: Evim, bana aittir. Kimsenin izinsiz gelmesine iznim yoktur. En değerli olan taşımış olduğumuz bedenimizin kendimize ait oluşudur. Ayrıca bu beden, evimizden başkası değildir.
Kimse için kendimi hasta etmeye niyetim yok!.. sizin de yoktur.

4- Kayıplarımız ve ardından başa gelen çekilir…
Ölüm, kabullenmemiz imkansızdır. Zamanla alışırken aklımın her köşesinde saklı kalan güzel anılarımın benle birlikte yaşama daha sıkı tutunmama engel olmadığıdır. Bir kapı kapanıp diğer kapı açılırken ikinci bir yaşama şansımız olur ve anlık değişen yaşamımızla silkeleniriz. Sudan çıkmış balık gibi sağa sola yalpalanıp yanlış bir şey yapmamak içindir. Hep mücadelelerimizle, kim olursak olalım değişimimizle değişen çevremizin gerçekte kim olduğunu bilemememiz bizi endişelendirir.
Gerçekten iyi mi doğru mu? Her ne ile uğraşılıyorsa bırakılan miras ile yaşamı sürdürmemiz gerekir. Var olan her şey bizden sonrakiler için en büyük hediyedir.
Pazıl oyunu gibi tüm parçaların dağılmış hallerini bir araya getirecek ve tamamlayacağız. Ancak bunu nasıl yapabiliriz?
Zararlı olmadan yaşama tutunmaya benzer. Kimliklerin arasında her şekilde insan modelleri ile dengi dengini bulmamız zamana bağlıdır.
Tek tesellimiz yanımızda bulunan inandığımız ve güvendiklerimizdir. Inançlarımızın deşifre edilmesine tanıklık eden ilişkilerle farklı deneyimler yaratmaya başlarmışız meğer.

Bu nedenle kimse için “nereden nereye” gibi cümleleri kullanmayalım. Yargı, eleştiri, en kötü çekim oluyor. Kabullenememek itici güçtür.
“İstemek ve alıp kabullenmek ise, çekim gücümüzdür”. Hislerimizin kontrolünde olmak, iyi bir kapı açarken içeriye girip ilerleyebilmemiz “cesaret” ister.
Kimliğini eline alıpta “ben buyum” demeni bekleyen kendinden başkası değildir.

Her yönden ve her şeyin bir de ters yüz deneyimlerimizle farklı açıdan yaşama bakmak, istemediğinizi tahmin ederken kimseden beklenti içinde olmadan yaşamı tam anlamı ile yaşamaya başlarsınız.

NUMEROLOG:Müjde Şener

2.11.2019
43/16/7

HABERAL KIBRISLI GAZETESİ 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KENDİN OLMA SANATI

KENDİNİ OLMA SANATI: SANA VERİLEN EN GÜZEL HEDİYE Bir sabah uyandığında aynada kendine bakıp "Ben kimim?" diye sordun mu hiç? Y...