SEVGİ İÇİNDEKİ
ÇOCUKTUR.
Gelmiş geçmiş
zaman içerisinde dünyanın bir ülkesinde çok güzel bir kız
çocuğu yaşarmış. Ailesinin ikinci çocuğu idi. Hayatın
getirdiklerinden bir habersiz yaşarken çevresindeki olayların dahi
algısında olmadan iç güdüsel olarak var olana ihtiyacı olmuştu
hep. Tek aradığı bir sevgi yumağı, sıcak bir kucak, gülen bir
yüz neşe, çoşkuydu. Oysa dünyaya gelrken saf sevgisini
baltalayan en büyük sınavı olacağını tahmin bile edemezdi.
“Yaradılıştan
bugüne kimlere ne yapmışsak, bir gün gelir kapını çalarken
anımsamazsın bile nedenlerini.” Yaşarken yarattıklarını
anlamana yardımcı olan duygularındır sana. Yaratırken gelecekte
yaşayacaklarının aynisi ile donanımlıymışız aslında.
Yaşamak
isteyipte yaşayamadığımız çocukluğumuzdan hazfımızda kalan
anılarımızın bizi derin yaralara götürmesine tahamülümüz
yoktur. Sarılmayı bekleyen kalp acımızı sevgiye hasret kalmış
geçmişimizde yoklarken bizi kim bilir hangi anılarımıza
taşıyacak diye düşünmek dahi istemeyiz.
Derin yaralarımız,
istem dışı oluşurken buna neden olan geçmişimizdeki küçük
bir söz, iki kelimedir belkide veya düşüncelerimizdeki
algılarımızla duyularımızın hapsettikleridir de diyebiliriz.
Onun’da üzerine inşa ettiğimiz geleceğimizin ne kadar sağlam
olabileceğidir bir düşünsenize. Tüm yaşamımızı kim
yönetiyor?
“Sevgisiz büyümüş
bir bebek sürekli azarlayan bir baba, kucağına almak istemeyen bir
anne…” her nedenin altındaki sebepleri kurcalarken bakalım
neler çıkacak, “duymak, görmek, işitmek istemediğimiz.”
Hafızalarımızda kalan sadece istenilmeme, reddedilme, kabul
edilememe, azarlanmalar, itilip kakılmamız vb… bir çok
hafızamızı zorlayarak kilitleri kırmamızı bekleyen anılar...
Ama , hepsi olumsuz kayıtlarımız olanlardır.
Gerek var mı
bugüne taşımamıza. Bazen farkında bile olmayız ve bugüne kadar
gelirken şimdik yaşadıklarımız, benzer olaylarda mutsuz, kavga
stres içinde direnmiş fiziksel, zihinsel, ruhsal ve duygusal
kimliklerimizleyiz. Bir de sanırız ki çevremizdeki kimliklerin
enerjileri ile çatışıyoruz.
Hayatın acımasız
tarafı ile yüzleşirken “bu seçim bize ait değildir” oysa.
Atalarımızın bizlere kodladıkları kendi bildikleri ile
doğrularıdır.
Amaçlar: doğru
yolumuzu bulabilmemize katkıdır. Böylece bir hikayemiz başlarken
ardından daha başka hikayelerin içerisinde sarmaşık çiçekleri
gibi dolanıp duracak ve her noktadan yeniden başlayıp kök salıp
yoluna hiç durmadan devam edecek ve yaşamı başlatmış olacaktık.
Her var olanın
geleceğimize kadar işleneceğini kimse düşünemezdi,
kabullendikçe cevabını anlamsız kılıp içimizdeki kapalı
duygumuza işleyişinde “ben mutluyum, ben seviyor ve seviliyorum.
Geçmişim bugünüm ile sevgimle sarmalanıyor ve ben iyileştirici
gücümü sevgimle alıp kabul ediyorum” gibi
değerlendirmelerimizin en güzel haliyle donanımlarına sahip
çıkmaya başlarız...
Duygularımızı
tetikleyenlerden uzaklaşırken başka bir dünya arayışında
oluruz. Herkese her şeyimizi anlatamayız “güven” ilk
ilişkilerimizin ardından kendliğinden oluşur. Sebeplerimiz
zincirleme ulandıkça anlamsız kılarak incinmiş duygularımıza
kodlanmış, aşılanmış her şeyin üzerine inşa ettiklerimiz
gelecek zamanın kendisinden başka bir şey değildir.
Hiç uğraşmadan
sihirli bir değnek dokunsun diye hedeflerinize doğru o adımı
atmayanlardanmısınız?
Geçmişteki
unuttuğun çocukluğuna inmek. Ta derinlerden yüzeye çıkılmasına
müsade etmeyen tarafınız ile daha ne kadar direnebilirsiniz.
İçsel
dünyanızda numeroloji ile söyleyemediklerinizi deşifre edecek ve
kapalı kapılarının kendi isteğiniz ile içerden açmasını
sağlanması için biraz silkelenmek gerekiyordu.
Küçük bir
dokunuşla çözülecek blokajlarınızın silkelenmesine izin
verdikçe farklındalık yolculuğunuza sihirli değneğiniz ile adım
atmış olursunuz.
Çocukluk
travmaları, hayatımızın en zor dengeleridir. Bozulmasına neden
olan ilişkilerin alt yapısıdır. Başarısızlığın
nedenleridir. Her şeyin en üstündeki güçtür. Alt yapımızın
bebeklikten başlayarak bizi bugüne kadar taşıyan nedenlerimizdir.
Bugüne kadar toplar, biriktirir yayarak yaşamamıza nedenlerdir.
Her birinin bir birinden alma, tutma, biriktirme özellikleri ile
kimliklerimizi deşifre ede ede kim olduğumuzu anlayıncaya dek,
sürekli giden gelen bir birini kovalayan benzerliklerleyiz. Her gün
kendimize çeki düzen vermek isterken birilerin enerjimizi aşağıya
çekmesi, mutsuzluk oyunumuz ile pollyyanacılık oynayamamanın
verdiği ızdırap kontrolümüzün dışına bizleri taşır.
Sürekli baş
ağrısından şikayetciydi. Konuştukça fiziksel olarak bedeninde
gezinen ağrıları kontrol edemiyordu ve amaçsız gelip giden
hayatına boyun bükerek emir eklerine mağdur olmuş bir kişiliği
alıp kabul ediyordu. Sürekli geçmişindeki yaşantısına
kapılarını kapatarak şimdiyi şikayet ederken haklı olduğunu
anlatmaya çalışıyordu aslında. Oysa, geçmişinden kurtulabilse
ve ona bağımlılığını bırakabilmiş olsa fiziksel
sıkıntılarından da kurtulacaktı.
Aile içinde
geçmişine daralıp içsel duygusal problemlerinde mutluymuş gibi
durağan olana inat olmak gerekir. “Mutsuzmuyum! sana inat mutlu
olacağı” diyebilirsin. “Sevilmiyormuyum! sana inat seviliyorum”
vb… gibi her konuda olaylara sahip olmamayı öğrenmiş oluruz.
Saklı kalmış
duygularınıza isyan ederek kafanızdaki problemlere olan
bağımlılıklarınızla sınırlandırdığınız yaşam
çizgisinden kendimizi çekip çıkartabilmemiz içindir. Zor olan
hayatımıza dahil ettiklerimizden beklediğimiz sorumluluklarımızı
da ilave edildiği an! hayallerimizdeki hedefi ve amacımızı
yaratabilmek olur.
NUMEROLOG: Müjde Şener
11.11.2019
52/16/7
YENİ BAKIŞ GAZETESİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder