11 Kasım 2019 Pazartesi

SEVGİ İÇİNDEKİ ÇOCUKTUR


SEVGİ İÇİNDEKİ ÇOCUKTUR.

Gelmiş geçmiş zaman içerisinde dünyanın bir ülkesinde çok güzel bir kız çocuğu yaşarmış. Ailesinin ikinci çocuğu idi. Hayatın getirdiklerinden bir habersiz yaşarken çevresindeki olayların dahi algısında olmadan iç güdüsel olarak var olana ihtiyacı olmuştu hep. Tek aradığı bir sevgi yumağı, sıcak bir kucak, gülen bir yüz neşe, çoşkuydu. Oysa dünyaya gelrken saf sevgisini baltalayan en büyük sınavı olacağını tahmin bile edemezdi.
“Yaradılıştan bugüne kimlere ne yapmışsak, bir gün gelir kapını çalarken anımsamazsın bile nedenlerini.” Yaşarken yarattıklarını anlamana yardımcı olan duygularındır sana. Yaratırken gelecekte yaşayacaklarının aynisi ile donanımlıymışız aslında.
Yaşamak isteyipte yaşayamadığımız çocukluğumuzdan hazfımızda kalan anılarımızın bizi derin yaralara götürmesine tahamülümüz yoktur. Sarılmayı bekleyen kalp acımızı sevgiye hasret kalmış geçmişimizde yoklarken bizi kim bilir hangi anılarımıza taşıyacak diye düşünmek dahi istemeyiz.

Derin yaralarımız, istem dışı oluşurken buna neden olan geçmişimizdeki küçük bir söz, iki kelimedir belkide veya düşüncelerimizdeki algılarımızla duyularımızın hapsettikleridir de diyebiliriz. Onun’da üzerine inşa ettiğimiz geleceğimizin ne kadar sağlam olabileceğidir bir düşünsenize. Tüm yaşamımızı kim yönetiyor?
“Sevgisiz büyümüş bir bebek sürekli azarlayan bir baba, kucağına almak istemeyen bir anne…” her nedenin altındaki sebepleri kurcalarken bakalım neler çıkacak, “duymak, görmek, işitmek istemediğimiz.” Hafızalarımızda kalan sadece istenilmeme, reddedilme, kabul edilememe, azarlanmalar, itilip kakılmamız vb… bir çok hafızamızı zorlayarak kilitleri kırmamızı bekleyen anılar... Ama , hepsi olumsuz kayıtlarımız olanlardır.
Gerek var mı bugüne taşımamıza. Bazen farkında bile olmayız ve bugüne kadar gelirken şimdik yaşadıklarımız, benzer olaylarda mutsuz, kavga stres içinde direnmiş fiziksel, zihinsel, ruhsal ve duygusal kimliklerimizleyiz. Bir de sanırız ki çevremizdeki kimliklerin enerjileri ile çatışıyoruz.
Hayatın acımasız tarafı ile yüzleşirken “bu seçim bize ait değildir” oysa. Atalarımızın bizlere kodladıkları kendi bildikleri ile doğrularıdır.
Amaçlar: doğru yolumuzu bulabilmemize katkıdır. Böylece bir hikayemiz başlarken ardından daha başka hikayelerin içerisinde sarmaşık çiçekleri gibi dolanıp duracak ve her noktadan yeniden başlayıp kök salıp yoluna hiç durmadan devam edecek ve yaşamı başlatmış olacaktık.
Her var olanın geleceğimize kadar işleneceğini kimse düşünemezdi, kabullendikçe cevabını anlamsız kılıp içimizdeki kapalı duygumuza işleyişinde “ben mutluyum, ben seviyor ve seviliyorum. Geçmişim bugünüm ile sevgimle sarmalanıyor ve ben iyileştirici gücümü sevgimle alıp kabul ediyorum” gibi değerlendirmelerimizin en güzel haliyle donanımlarına sahip çıkmaya başlarız...

Duygularımızı tetikleyenlerden uzaklaşırken başka bir dünya arayışında oluruz. Herkese her şeyimizi anlatamayız “güven” ilk ilişkilerimizin ardından kendliğinden oluşur. Sebeplerimiz zincirleme ulandıkça anlamsız kılarak incinmiş duygularımıza kodlanmış, aşılanmış her şeyin üzerine inşa ettiklerimiz gelecek zamanın kendisinden başka bir şey değildir.
Hiç uğraşmadan sihirli bir değnek dokunsun diye hedeflerinize doğru o adımı atmayanlardanmısınız?
Geçmişteki unuttuğun çocukluğuna inmek. Ta derinlerden yüzeye çıkılmasına müsade etmeyen tarafınız ile daha ne kadar direnebilirsiniz.
İçsel dünyanızda numeroloji ile söyleyemediklerinizi deşifre edecek ve kapalı kapılarının kendi isteğiniz ile içerden açmasını sağlanması için biraz silkelenmek gerekiyordu.
Küçük bir dokunuşla çözülecek blokajlarınızın silkelenmesine izin verdikçe farklındalık yolculuğunuza sihirli değneğiniz ile adım atmış olursunuz.

Çocukluk travmaları, hayatımızın en zor dengeleridir. Bozulmasına neden olan ilişkilerin alt yapısıdır. Başarısızlığın nedenleridir. Her şeyin en üstündeki güçtür. Alt yapımızın bebeklikten başlayarak bizi bugüne kadar taşıyan nedenlerimizdir. Bugüne kadar toplar, biriktirir yayarak yaşamamıza nedenlerdir. Her birinin bir birinden alma, tutma, biriktirme özellikleri ile kimliklerimizi deşifre ede ede kim olduğumuzu anlayıncaya dek, sürekli giden gelen bir birini kovalayan benzerliklerleyiz. Her gün kendimize çeki düzen vermek isterken birilerin enerjimizi aşağıya çekmesi, mutsuzluk oyunumuz ile pollyyanacılık oynayamamanın verdiği ızdırap kontrolümüzün dışına bizleri taşır.

Sürekli baş ağrısından şikayetciydi. Konuştukça fiziksel olarak bedeninde gezinen ağrıları kontrol edemiyordu ve amaçsız gelip giden hayatına boyun bükerek emir eklerine mağdur olmuş bir kişiliği alıp kabul ediyordu. Sürekli geçmişindeki yaşantısına kapılarını kapatarak şimdiyi şikayet ederken haklı olduğunu anlatmaya çalışıyordu aslında. Oysa, geçmişinden kurtulabilse ve ona bağımlılığını bırakabilmiş olsa fiziksel sıkıntılarından da kurtulacaktı.
Aile içinde geçmişine daralıp içsel duygusal problemlerinde mutluymuş gibi durağan olana inat olmak gerekir. “Mutsuzmuyum! sana inat mutlu olacağı” diyebilirsin. “Sevilmiyormuyum! sana inat seviliyorum” vb… gibi her konuda olaylara sahip olmamayı öğrenmiş oluruz.
Saklı kalmış duygularınıza isyan ederek kafanızdaki problemlere olan bağımlılıklarınızla sınırlandırdığınız yaşam çizgisinden kendimizi çekip çıkartabilmemiz içindir. Zor olan hayatımıza dahil ettiklerimizden beklediğimiz sorumluluklarımızı da ilave edildiği an! hayallerimizdeki hedefi ve amacımızı yaratabilmek olur.

NUMEROLOG: Müjde Şener

11.11.2019
52/16/7

YENİ BAKIŞ GAZETESİ 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KENDİN OLMA SANATI

KENDİNİ OLMA SANATI: SANA VERİLEN EN GÜZEL HEDİYE Bir sabah uyandığında aynada kendine bakıp "Ben kimim?" diye sordun mu hiç? Y...