4 Şubat 2020 Salı

İÇİMİZDEKİ ÇOCUKLA TAM VE BÜTÜN OLALIM

İÇİMİZDEKİ ÇOCUKLA TAM VE BÜTÜN OLALIM.

Küçük büyük demeden eğlencenin nasıl bir düş olduğunu bize anlatan gerçek olan nedir bilirmiyiz?
Bizleri hareketlendirecek vede yaşama sebeplerimizi anımsatacak daha bir çok kısıtlanmış hareketlerimizin oluşu ile o’nu değiştirecek, canlandıracak neye ihtiyacımız olduğunu bilipte yapamamak: kalıplaştırıp, tabularımız hale dönüştürdüğümüz, yaşama sebeplerimiz olduğuna inanarak neyin peşinden ilerlediğimiz gerçeği.
Ataların sınıflandırdığı kişiliklerle sınırlıdır yaşamımız.
Aslında, ihtiyacımız olan, bizi kalıplaşmış rutin yaşama sürükleyen nedenlerle kilit altında tutan başkaların takıntısı mıydı?
Yoksa, inançlarımızmı, yada toplum baskısımıydı?
Her şeyden çok şeyler türetebilen kimliklerimizle donanımlıyız.
Nerede o çocukluğumuz? Ve, her nereye bakarsak bakalım çocuksu o ruhumuzun üzerine inşa edilen ciddiyet, kalıplar, iş adamı, iş kadını, ev hanımı rolleri, farklı meslek saplantılarımızla, gerçek tercihlerimizdende öte “sen çocuk değilsin, öyle davranma!” diyenlerin özgürlüğümüzü kısıtlayan kalıpları arasında bugün dirençlerimizleyiz.

Atmış olduğumuz her adımlarımızda, yapmış olduğumuz şu anki mesleki kariyerimiz, iş vs… her birinin altında özümüzdeki çocuksu yaşamı özler dururuz. Çocuklara bahane kendimizi çoşturdukca eğlencenin doruğuna çıkıyoruz aslında. Modern çağımıza uygun olan oyunlarla avuttuğumuz kendimizi çocuklarımıza bahane birlikte zaman geçirmenin yollarını ararken eğlenmiyormuyuz? Uzmanlar dahi bunun farkındalar ve ona göre yeni oyunlar içat ederek yetişkinleride düşünüyor. Kimi zaman tarihi yerlerimizi bir yandan gezme şansımız olurken “pokenon avına çıkar yakalamak için telefonlarımıza sarılırız”. Kimi zaman sinemada buluruz kendimizi, patlamış mısır yerken bir yandan çizgi filim izlerken “çocuklar için bizde eğleniyoruz” deriz. Yada dört gözle sirk gelmesini bekleriz çocuklarımızı götürelim diye. Bilgisayar oyunları ile 7 sinden 70 ine her yaşta oyuna dahil olanların çoşkulu kahkahaları ise tuhaf bakmamıza neden oluyorken zihnimizden gelip geçen bir çok tabularımızın dirençleri ile yargılarımız başlar.
Aslında gülmeyi unuttuğumuz kahkahaları atabilelim diye ne çok bahaneler türetebiliyormuşuz. Eğer ihtiyacımız varsa önüne kimse geçemez. Çocuk “ister” der teselli buluruz.
Mesela: Doğum günlerinde çocuklarımıza özel, süslemelerle farklı konseptler yaratırız. Belkide geleceği düşünerek güzel anılar bırakalım diye…
Birçok hazırlıklar yapar eğlenmeleri için oyunlar türetiriz. Aslına biz anne babalar daha çok eğleniyoruz. Ardımızı yoklamaz sadece “istedim, yaptım” derken devam ettiğimiz sebepler canımızı acıtmadığı müddetce devam eder dururuz. Oysa, hep bir beklenti içerisinde kalıp misyon belirkerken kendimize çeki düzen verebilirsek “çocukluğumuzun şimdimizle uyumu, kostepti ile olması gerekir.

Eskiden sokak oyunları ile tüm enerjimizi tüketebiliyorken, ergenlik yada yetişkinlik çağı derken aynada kendimize yakıştıramadıklarımızı içimize gömer ve orada sım sıkı tutarak unuturuz. Ta ki, birileri bize bunu anımsatsın.
Oyun oynamamızın yaşı yoktur. Eğlencenin adresi içimizdeki o çocuğu özgürleştirmektir. Eğlence derken en çok ihtiyacımız olan kalbimizin gülümsemesi ise, bizde bunu yaratarak yaşayalım.
Kısır döngüden artık çıkalım diyorum. Ruhumuzu özgürleştirerek zamanımızın en verimli dönemlerinde bizi uyandıracak küçük dokunuşlara ihtiyacımız vardır. Öylede olur. Kalbimizin 7/24 atması gibidir hayat.
Gülmeyi, kahkaha atmayı unutmuş olsak bile, bunu yeniden kazanmanın yolu: iyi bir değerle başlar.

1- kendimize önem vedikçe, kimse için yaşamadığımızı anımsadıkca, başkaların ne dediklerini unuttukca, kendimize güvendikçe vede daha başka nelerin mümkün olabileceğini görürüz.
Yaşama sıkı sıkıya tutunurken içsel duygularımızın ruhumuzla bir birini eşleştirememesi fiziksel rahatsızlıklar ortaya çıkartır.
Hayat ömrümüzün artması kendi elimizdedir.
Zamanı yakaladıkmı bize yeniden yaşama sebeplerimizi anımsatarak var olanı uyandırmaya başlarız. “Içimizdeki çocukla tam ve bütün olalım...”

Her minik bir zerreciğin merkezi kalbidir. O olmazsa olmayan tıpkı bizim kendi eksenimizde tutunmaya çalışır olmamız gibidir yaşamımızda.
Herşey kendi eksenimizde ihtiyacımız olanları toplamakla sorumlu oluruz. Tüm yaşamı kendi eksenimiz ile tam ve bütün hareket ederek. “Benden sana senden bana giden gelen katkılara kalbimi açıyorum ve kolaylıkla olsun diyelim”.

Toplama, biriktirme, yansıtma özelliklerimizle ait olduğumuz her şeyin mıknatıs gibi bizimle beraberinde çekeriz. Olması gereken her ne ise: onun alt yapısı gerekir.
Belkide eksik bir parçası sensin?
Küçük bir dokunuşunla, bir sözün, kelimenin, değerin ile maddi vede manevi.
Ne çok şeyleri bizlere anımsatır olması önemli değilmi. Hayat okulumuz en zor sınavdır. Kimlere veya neye nasıl katkı olacağımızı bilmeden sadece tek bir şeye değil, birçok şeye odaklı kalıp savruluruz. Ta ki dirençlerimizden kurtulalım.
O gün ve zamanı şimdide yakalamanın yolu, kendi eksenimizde iyileştirici olan bu iksirin gerçeğe dönemesidir.
Zamanı yakalamanın yolu dengelerdir...
Kendimizi nerede kısıtladık? Yada Nerede unuttuk?
Artı vede eksilerimizle toparlamaya çalıştığımız düşüncelerimizle baş başa kaldık mı iğneyi önce kendimize batırmalıyız ki anlayabilelim. Ardından, nasıl bir duygu hissediyorsun sor! ve seni nereye, hangi zamana taşıyorken anımsamış olduğun o güzel anılarında: acı, keder, hüzün mü kendine aşıladın?
Eminim ki, “ama” diyerek sözlerinize başlayacaksınız.
Hiç birşeyin gerçek olmadığını, sadece anlamlaştırdıklarımızla çıktığımız hayat yolculuğumuzda olmamız, bizi o enerjilerin içerisinde tuttukları zaman takılıp kalır ve bir süre sonrada çıkmayı başarırız.
Insanlar bize iyi mi geliyor, yoksa kötü mü?
Aslında herkesin rollerindeki kimlikleri ile bize aşılanan anlamlarda kendimize çeki düzen veren oluruz.



Müjde Şener




NUMEROLOG: Müjde Şener

6.2.2020
30/12/3

HABERAL KIBRISLI GAZETESİ 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KENDİN OLMA SANATI

KENDİNİ OLMA SANATI: SANA VERİLEN EN GÜZEL HEDİYE Bir sabah uyandığında aynada kendine bakıp "Ben kimim?" diye sordun mu hiç? Y...