GEÇMİŞİNİ
NEREDE ARADIĞINIZA BİR BAKIN
Birşeyin olmasını
isterken, direttiklerimizi bir türlü bırakamaz ve değişmek için
çabalamalar bizi yorabilir. Önümüzde duranların bize
anımsattıklarına karşı savaşırken mücadeleye doğru giden
egomuz ile kavgaya tutuşuruz. Oysa, sahip olduklarınızın hiç
biri size ait değildir. Öyle olmadığına inanınca bırakmak
isteyeceğiniz size ait olmayan kalıplardır.
Atalarınızdan size
aşılanan kimliklerinizin size ne verdiğine bakın. Almak
istediklerinizi alabilirken bırakmak istediklerinizi serbest
bırakın. Kimseye veya hiç bir şeye bağımlı kalmayınız.
Kimler geçmişinizde
size “dediydi, öyle yapmıştı, bu olmuştu” gibi düşüncelerini
aşılamışsada bu kendi gelen miydi sizce?
Yoksa, sende var
olan vede alt yapının üzerine aşılanmış benzer olanlar mıydı?
Aslında kendi gelen hiç bir şekilde sana ait olmayanlardır.
Oysa, gerçek
hikayelerinizin bir birine ulaşanark, nasıl bir yaşam tutanağı
içerisinde seni tutupta içine çekerek geçmişinden göstermeye
çalıştıklarından kendini bazı nedenlerden feragat edipte yokmuş
gibi davranırsın. Oysa, her birimizin hayat yaşam düellolarımızdan
saklı kalmış ve, nedensiz olmayan hiçlik ile kurban olduğumuz
incinmiş duygularımızla değişimi başlatırız.
Gerçek
hikayelerimiz bu mu?
Geçmişimizi bugüne
taşırken yaşama sebeplerimizde tutunmaya çalıştığımız,
küçük bir nedene bağımlı oluşumuz ile her yaşamın
anahtarının kendimiz olduğudur.
Geçmişi nerede
aradığına bir bak. O gün, bugün ve şimdi şu anında seni kendi
içinde tutarken tümden verilerinizi toplaya durun.
Her veri demek başka
bir kayıt, tutanak, anı demektir.
Tüm yaşama
sebeplerinizin o nedenlerin üzerine kurulmuş kayıtlar olduğunu
anımsatır. Sahip olduklarının deşifre edilişinden hatta,
değerlendirmeye aşıp yok ettiğin, sebepsiz olmuş kaybettiğin
zamanın içindeki etkileşimlerinin kıymeti yada değeri de günden
güne düşüncelerin ile değişir.
Ve, her birimizin
bizi nereye taşıdığını farkedersiniz.
Hayatımızda bizi
kendimiz yapacak olaylar arasında o kişiler biz hazır oldukca vede
gerçekte isterken bulabilirler. Zamanı yoklarken bizi kendi
içimizde durağan olmaktan çekip çıkartacak bir çok nedenlerle
karşılaşabiliriz.
Öz kimliklerimizin
içerisindeki kaynağın kendisi olmamızı engelleyen, her şeyi
bırakmaya vede özgürleştirmeye kendimizi odaklayalım derken
farklı bakıp görmeyi öğreniyoruz. Böylece kimsenin önümüzde
durmasına müsade etmemeye başlarız.
Bir birine bağlı
kalmış nedenler sizi içerden dışarıya taşırken, dışardan da
yansıyan her şey ile duyguları yoklamanıza neden olur.
Geçmişte kimlere
ne yaptığınızı anlamak dahi istemeyeceksiniz. Bilmek, düşünmek
veya geçmişi yoklamak istemeyeceksiniz.
Kimlere ne
yapmışsanız, gün gelir devran döner kendinize çeki düzen
vermeye başladınız mı bir birinizi size anımsatacak hikayelerde
tepkili olmaya başlarsınız.
Çok yönlü
girişimci olup yere avuca sığdıramadığınız kendiniz ile
düşüncelerinizde zihninizde kavga içinde kalıp ilerleyemezsiniz.
Peki o zaman nasıl
kendimize çeki düzen vermek gerekir…
Geçmişinizi bugün
nerede aradığınıza bir bakın. Gerek var mıydı? Hiç bir şeye
tahamül edememiş olmanız bir çok anlamınızı belli eder.
Görsel, işitsel, hissel, tatsal, duygusal olarak zamanın gelişi
illa hediyeleriniz olacak.
Geçmişe değer mi
bu kadar acı çekmek?
Gelecek dururken
önümüzdeki endişelerin kaynağına bakıpta hangi zamandan
bugünlere kadar gelmiş olsa bile diken üzerinde oturup, tepkili
vede durağan olmuş ama bir türlü ilerleyemeyecek kadar korku
içinde sıkışıp kalmak gerekir mi? Geçmişimiz ile yüzleşirken
zihnimizdeki korkularımıza inat, korkmamıza neden olanlara karşı
mücadele ederek zihnimizi kontrolümüz altında tutmak gerekir.
Nasıl mı? Her yazımın içinde cevaplarda var ancak basit vede
pratik olmuş cevaplardır araddıklarımız. Düşüncelerimizdeki
dirençlere inat olumlu pozitif telkinlere ev sahipliği yapmamız
gerekir. Izin verin kalıcı olsun. Izin verin sizinle çoşsun sizde
onlarla…
NUMEROLOG: Müjde Şener
24.1.2020
47/11/2
YENİ BAKIŞ GAZETESİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder