UMUT ÇOK KENDİNE
ZAMAN VER…
“Sorunsuz insan
var mı?” diye düşünürsek cevabı: hayır, yoktur. Her
birimizin kendince sorunları olacaktır elbette. Çözüm mü
aranıyor? Gerçektende sorunları probleme dönüştürmeden çare
aranabiliyor olsaydık kavga, küskünlük hiç olmazdı…
Sorunlarınızın ne
olduğunu bilmezseniz nasıl çare arayabileceksiniz?
Sorunlu insan
modelleri: yaptıklarından memnuniyet getiremeyenlerdir.
“Kilişeleşmiş
alışkanlıklarının dışında olamamak: olaylarun içinde
boğuluyor olmak ve daha farklı başka düellolarla zamanı kontrol
altında tutarken kaybettiklerimizi farkedemeyişimizle gelmiş
geçmişin içerisinde debellendikce, gelecekte benzer olaylara karşı
duyarlı olacak kadar dirençlerimiz başlar.
“O zamanı
bugünlere taşımış olmamıza, hatta kimliklerin değişemeyeceği
inançlarımızla denge ve uyumu hak ettiğiniz boyuta getiremeyecek
oluşunuzun farkındalığını onaylıyorsunuz demektir. Kazancınız,
farkındalığınızı farkedipte eski kalıplarınızın duygusal
çöküntüsünün değişmesidir.
Hayat: hangi
amaçlarımıza doğru bizi nereye taşıyor? Bıraktıklarınızı
geçmişde bırakarak yokmuş gibi gömdükçe unutmak istersiniz.
Size geçmişten geleni sorgulattıracak ki, şimdiden sonrası
yarınlarınız için uyanışlara girebilesiniz.
Her dokunuş ile
duygularınız tetikleniyor…
Her uyanışlarınızı
birilerin alevlendirmesi gerekir. Hangi amacınıza hitap
edebildiğini görmek, olayların önü ardı gibi direnclerinizi
yoklamalı.
Bir çok kişi
arasında “kendine dönüp bakmayı bilirsen” çevrenizdeki
kişilerin yaşamları ile ilişkilendirdiğin her olayın
cevaplarını kolayca alabileceksin.
Olayların
hayatımızdaki ilişkisi, farklı kimlik, kişilik ve rollerimizle
çatışabilir olmamızdandır.” Kimin kim nasıl ve neden olması
gerektiği gibi olamamasına takılırız.” İsyan ederiz,..
öfkeleniriz,.. üzüldükçe sağa sola çatışırız ve dahası
olayların arasında kendimizi yokluk bilinci ile sınarız...
Herşeyden bir çok
şeyler alıp hiç bir şeyden ne çok dersler alabileceğimizi
farkedebilmeliyiz. Her şey bizim içindir ve her olan olmayan
derslerimizdir…
Zamanı gelmemiş
onaylanmayı bekleyenler daha bekleyecek. Sözleşme yada kontratınız
bitmemişse istediğiniz kadar olması için uğraşıp durun
boşunadır. Bunun değişebilmesi demek fes edilmesi demektir.
Onaylanılması
gereken zamanın içindeki düellolarındır. Hangi zamanda sözleşme
yapmanı gerektirenin ne olduğunu anlaşmalarının nasıl
gerçekleştiğini bilmen gerekir.
“Istemem, kalsın,
olmaz” diye düşündüklerimiz asında olmasını talep ettiğimiz
şeylerdi aslında.
Küçük bir yokluğa
kızgın olmak, hiçliği kabullenmek, onaylarken geçmiş ile
eşleştirmekten dolayı yaşanılan redlerimizi anımsamak
istemeyiz. Alışkanlık yaparak otomatiğe bağlanmış pilot gibi
onu taşımaya başlarız.
Bunca zaman
farkedemediklerimizi başka bir gözle bakıp istediklerimizi,
istemesini onaylayarak hak ettiğimizi kabul edelim.
Ben bana ait
olmasını istediklerimi hak ediyorum ve öylede oldu.
Hayatın sunduğu
oyun ve onu yazan duygu, düşüncelerimizde sözlerin gücü ile
hislerin bir biriyle eşleşebilir olması önemlidir. Lakin bunu pek
kabullenmek istemeyiz. Her şeyimizin içsel dünyamızda dönüp
durması: Tüm hücrelerimizi hasta etmeye meyillendiğimiz
gerçeğidir.
Yok eden tavrımız,
davranışlarımızla düello içinde kaldığımız çatışmalarımızla
savaşır oluruz.
Kabullenememiş
olduklarımızı “asla onaylamam” derken, imkansız hale
dönüştüren içsel kapılarımızı kapatarak dışardan hak
ettiklerimize ulaşamamamız, yakınımıza kadar gelip başkaların
yaşantılarına seyirci olurlar. İmrenmemize neden olduğundan
nedenler yine içsel seçimlerimizle duygularımızın araında
dolanmaya başlar. Sorunlar zihnimizin içindeki korku tünelinden
başka bir şey değildir.
Seçimler: öz
kimliklerimizle durağanlığa doğru bizi sürükler…
Orda kalakalmış
olmak, sus olmamız, ilerlememize engel olduğumuz daha başka
nedenlerimizi bilinçaltımızda yoklarken, cevplarımız kapalı
kapılar ardında kalan, sesimizi duyuramamış olduğumuzdandır.
Her nedenlerin
ardında yatan ve bizi kendi içsel dünyamıza hapsederken
durağanlık yaşamamıza neden olur.
Sorun ararken
dışarda takılıp kalırız ama içimizdeki dünyadır buna sebep
olan. O yüzden yoklanılmayı bekleyen ve çözülebilmesi için
ise, onaylanılmayı hak eden düğüm olmasına neden olan
geçmişimizdeki saplantılarımızlayız.
Kimsenin
duyamayacağı şekilde hak ettiklerimizi onaylarken, dışarıya
çıkmasına engel olan dirençler, onaylayamamış olduğumuz
duvarları aşabilmenin yolu: Sesimizi duyurmaktır.
Bunun içinde
kendimizi onaylamamız gerekir.
Bunun gerçekten
doğruluğuna inandırılmaya ihtiyaç duymuşsakta gelip giden,
gidipte dönerken berberimizde özdeğeri taşımaya başladığımızı
farkederiz.
Kapalı kapıların
ardından çıkarken hiçlik psiklojimizide ordan tutup çekebilmemiz
önemlidir. Ama nasıl? Kendine güvenerek kimliğinin tek sahibi
olduğunu onaylamaya başladığın zamanlar ise, çevrendeki
kişilerin onaylayamamış olduklarına dikkatlice bakıp “bana
görmem gerekeni gösterdiğin için teşekkür ederim”
diyebilmendir.
Olayları insanlarla
ilişkilendiriyoruz. Ilişkilerimizi ise, kendimizle
özdeşleştirebildiğimiz zamanlar frekansların doğru tuttuğuna
inanırken onaylamaya başlarız.
Daha iyi ve güzel
olumlu telkinler bunun cevabıdır.
Zamanı yakalamak,
olayların diğer yüzünden farklı bakıp gözlemlemeye
başladığımız her zamana takılıp kalmamamız bizi içimizden
çıkartarak hak ettiklerimizi farkettirecek yansımaların
duygularımıza dokunur oluşu ise, uyanışlarımız olacak.
Insanlar ve
ilişkilerimizin kitabına göre nerede ve nasıllarımızla değişir
olması geçmişi toparlayabilmemize yardımcı olur.
Düşüncelerimizin
sözlerimiz arasında kapalı kalması ile, savunmaya başladığımız
imkansızlıklarımızdandır. Sahip olduklarımıza güç güzellik,
umut ve değer katmaya başlamamız. Zamanımızı kendimizle
birlikte onaylarken, hak ettiklerimizi dile getirmiş olmak ise,
onayladıklarımıza sahiplenirken her gün daha bir başka
geliştirilmişini elde etmeye başlarız.
Mesele yok! ona
sahip olan dirençlerden kaynaklı özdeğer, hayal kırıklığı,
geçmiş eksikliğimizdendir.
NUMEROLOG: Müjde Şener
10.3.2020
35/17/8
YENİ BAKIŞ GAZETESİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder