30 Ekim 2019 Çarşamba

GEÇMİŞİ KÖKLENDİRME


GEÇMİŞİ KÖKLENDİRME.

(Hücrelerimin hasta olmasına neden olan gelmiş geçmiş var ettiğim her şeyden dolayı kendimi azat ettim. Bedenen, fiziken, ruhen, duygu, düşüncelerim, hislerimle ben tam ve bütünüm. Hücrelerimden özür dilerim “benden onlara, onlarda bana giden, gelen sevgiye kendimi açtım.” Biz bir birimizle sağlıklı tam ve bütünüz)

Dünyaya geldiğin andan bugüne seni kendinle sınayan hayatla birliktesin. Kim olduğun ne olduğun ve ne yapmak istediklerinin listesini yap. Emin ol ki, seni kendinden daha iyi tanımlayan çevrenle birlikte varlığını kimlere teslim ettiğini anlamaya, anlatılanlar karşısında ise silkelendiğin gerçeğinle birliktesin.
Zamanı yakalaman, olayların içerisindeki düşüncelerin yeniden yoklanılmayı beklerken inançların ile duyguna taşıdıklarını teslim etme zamanın geldi.
Bunu “iptal” et. “Bu bana ait değildir” diyerek kendi gücünü göster. Sebep her ne isterse olsun. Seni endişelendirecek hiç bir şeyin sahibi olmamalısın. Kelimelerinin içinde tutsak olup, ifade edemediklerinle savaşma. Olanı alıp kabullendikçe teşekkür edipte gelip geçici misafir olduğuna inan. Farkındalığın ile birlikte olan olmayan her insanın yaşamınla ne kadar alma verme enerjisinde kendin olmaya başlarsan O’ zaman kolaylıkla değişmeye koyulursun ve böylece, değişebilmesi için farklı açından yaşama bakman ve “tüm yaşamın sana neşeli ve ihtişamlı gelmesi için mücadele edersin.”
Hiç birşey geç değildir. Böylece, birikmiş olan beklentilerinle yeniden yapılanmaya başlayacaksın. Ama nasıl?

Ait olmadığımız hiç bir şeye bağımlı olmamalıdır insan. Gelmiş geçmiş her şey geride kalırken alıp bugüne taşıdıklarımızla sırtımıza yük bindirerek zamanı kendimize eziyet çektiririz. Bu bedenin bir emanetcisi vardır. Ama bunu farketmemiz ile imkansız olacak olanların tabular, inançlar, kalıplarımızdan başka bir şey olmamasıdır. Deşifre edilişi ile silkelendiğimizi anlamak, var olanlarla yeniden anlamlaştırabilmemiz ise, zaman ister gibi görünsede. Hayatı zorlaştırarak önümüze engel koymamalı ve mesafe koyarak yaratmamalıyız.
Bunu ne zaman farkederiz bilirmisiniz? Sana ait olmayanlarla çıktığın yaşam yolculuğunu kaybetmeye başladığın an. Kaliteli yaşamından ödün vermeye başladığın zamandan sonraki her değerin değersizleşmesi, tutup biriktirdiğin kederlere bağımlılıklarınla Enerjini aşağıya çekerlerken fiziksel olarak seni rahatsız eden olaylarda mücadeleni kaybetmeye başlarsın ya, işte o zaman her şeyin yeniden yapılanması gerektiğine inanmaya başlarsın.
Bu zorlu değişim sürecinde kimliğini ifşa edip yeniden yapılandırmaya koyulabilmek zahmetli gibi görünür.
1- Içindeki tüm duygularını ortaya dök! Gerek sözsel, gerek yazarak...
2- Tek tek hücrelerinle konuş ve af dile, özür dile… yaradılıştan bugüne hangi yaşam zaman ve mekanlardan farkında olmadan edilen sözlerimden, duygu ve düşüncelerimdeki kaygı, endişe, korkularımdan özür dilerim. Siz bana ait değilsiniz. Aldım, kabul ettim onayladım ve Teşekkür ederim. Hakkımı helal ediyorum, helal ediyorum, helal ediyorum ve uğurluyorum.
Varlığını sana teslim edilen emanetin olarak düşün. Bu bedenin bir de ruhu varken yalnız olmadığımızı hücrelerimizin sinyalleri silkeledikçe kendimize geliriz. Tüm gelmişimiz ile geleceğin arasındaki bağlar ve sözleşmelerimiz ile farklı başka bir yaşamla çıkacağın hayat mücadelesi yolculuğunda, her şeyin tek sebebi kendine ayıramadığın zamanın içinden çıkmandır.

“Senden özür dilerim senden af dilerim ve seni çok seviyorum. Ardından kendimden özür dilerim, kendimden af dilerim ve kendimi çok seviyorum” deriz.
Klişeleşmiş alışkanlıklarımız ile silkelendiğimiz şu an ve sonrasındaki neticelerin gelişini değiştirinceye dek sabırla sınanırız. Unutmamalıyız ki. Çevremizde bizi rahatsız eden her insan tıpkı virüs gibidir hayatımızdadır. Bu kişi benim hayatımda bende hangi duygularımı tetikliyor?.
Benim kendimde görmem gereken nedir? anlamam ve algılayabilmem için başka neler mümkündür? Kim olursam kendim olma yolculuğumda ben olurum? Tüm gelmiş geçmişimizin hayatımıza nasıl müdahale ettiğini anlamamak için tek düze yaşamdan çıkmayı seçelim. Kimse için değişmiyoruz kendimiz için en doğru olduğuna inandıklarımızla farklı açılardan hayata bakıp mutlu olmayı keşfedeceğiz.

Geçmişimizi köklendirmemek için bize ait olmayanlara karşı alışkanlık yapıp bağımlı olmamak olduğunu gördüm. Atalarımdan gelen genetik kodlarım olsun. Dna larımdaki kök salmış bağımlılıklarım olsun. Bana ait değildirler. Ben…. Kişiyim ve kendimle sağlıklı, sıhatli, huzurlu mutlu, neşeli, başarılı, zengin, sevgi ve aşığım. Her gün ayni monotonluktan kendimizi çekip çıkartarak ödüllendirmeliyiz.
Çünkü ben ışığın kendisiyim. Hücrelerim sağlıklıdır, onlar beni bende onları seviyorum… teşekkür ederim.


NUMEROLOG:Müjde Şener

1.11.2019
42/15/6

YENİ BAKIŞ GAZETESİ 

GELEN GEÇER AMA SEN KALIRSIN




GELEN GEÇER AMA SEN KALIRSIN...

Her güne farklı bir gün. Kilidi açıp içeriye girebilme garantisi olmayan dünyadayız. Ne zaman ne olacak bilmeden sakin, an’da kalarak ve hayata güzel bakarak yaşamayı öğrenmek. Her olan olmayan ardından farkındalığımızı yakalamak zamanı yokladıkça içinde kaybolmadan ilerlemeye çalışırı. Kim olduğunu anlarken yaşamın sana sunduğu hediyelerinde hep bir şeyleri daha yoklarsın geçmişinden. Oysa gelmiş geçmiş her şeyden hayatın sana verdiği hediyelerin olarak kendi içinde olumlu pozitif ve mutlu değerlendirmen en büyük silahımızdır. Kim ne derse desin. Her kes sen değilsin. Ne istersen onu yaşama özgürlüğün, alışkanlıkların, bağımlılıklarınla tutumlu oldukların sana ait değildirler.
Kelimelerinin arasında bazen boğulursun. Bazen anlaşma yapmaya çalıştığın kendinle inanarak beklenti içerisinde olursun. Imkansızmış gibi gelen beklentin ile sınanırken çevrende sana onu anımsatacak bir çok insanların türemesi kaçınılmaz olur. Hayatı hayallerinde canlandırarak imkansız olanı imkanını yaratıp beklemeden anı yaşamalıdır insan. Gelen geçecek ama sen kalacaksın. Hiç bir şey yerinde durmuyor. Her olan olmayanın ardındaki düzen: denge ile tam ve bütündür.

Güne başlarken gün -aydın… deriz. Fiziksel, zihinsel, ruhsal uyanış en zor denyimlerimizde yanı başımızda duran ve okumamız gereken kitaplarımız olarak bize her zaman sinyaller verirler. Gelecek geçmişimizde kaldıkça ilerlerken geçmişin yüklerini sırtımızda taşımanın anlamı yoktur! Ancak, maalesef öyle olmadığını biz biliriz. Günlük yaşadıklarımızı hafızalarımızda yeniden canlandırdıkça keşke derken duygu, düşüncelerimiz, sözlerimizi anımsamaya başlarız. Keşkeler ya da ama cümleleri veya iyikimiz herşeyden çok zihnimizi kurcalarken silkelenmeye başlarız.

Bulunduğum her ortamla denge ve uyumlu olmayı öğrendim. Her ne istersem onu yaratarak yaşamanın bana verdiği haz anlatılmaz yaşarken anlayabileceğin cinstendir. Kendimi alıp kabullendikçe kimliğimi ifşa edip imkanız olanı yaratarak zamanda yolculuk ederiz. Kimliklerimizi inançlarımızla ters yüz edip göremediğimiz yönlerimizde farkındalık yakalamaya başladığımız an hayallerimize güvenmeye başlarız. Her şeyin başı inanç mı? Evet!.
Imkansız olana izin verdiğimiz müddetçe o’nu yaşamaya kendimizi mahkum ederiz. Imkanı yaratıp yaşamaya başlandı mı kendi mucizelerimiz bizi farklı algı, anlamlara, düşüncelere ve istediklerimize yönlendirmeye koyulur. Elimizde somut verilerin oluşu, inançlarımızla kendimize hediyelendirdiğimiz olumlu düşüncelerle telkinlerimizdir. Böylece alışkanlık edindiklerimizin bağımlılığa dönüşmesi olumlu yönde hayrımıza olacak.

Zamanı yakaladıkmı gelmiş geçmiş her şeyin sebep oldukları birikimleri ile neyi ne zaman nasıl değiştirilmesi gerekenlerin imkansız olmadığını farkedebiliriz. Küçük bir dokunuşla değişen ve mucizemiz olan her nüans en iyi ve doğru zamana bizi hazırlar.

Ne ilginçtir ki uzun yıllardır enerjiler konusunda sohbetler ettiğim bir kimse ile sürekli sözsel düello içerisindeyim. Kimseyi istemediği müddetçe değiştiremeyiz. Ayar çok önemlidir. Eski ile yeni dünyaya adapte olmaya kalkışmak birini bırakmadan diğeri olmayacağına göre imkansızdır. Zamana uyum sağlarken bırakamadığımız geçmiş ile geleceği inşa etmek zaman harcamaktan başka bir şey değildir. Iyi bir ilişki istersen eski olanı geride bırakıp hayatına yön vermeye girebilirsin. O geçmişimin bir parçasıdır ama bugün kendime en yakın ve en uygun olan kim olursa olsun onunla çıkacağım yaşam yolumun aydınlanması ve beni mutlu etmesine izin veriyorum. Klişeleşmiş bazı sözlerin cümleye dönüşüp aklımızın bir kenarına yerleşmiş olsa bile değişmeyeni değiştirdim diye kendini kandırman gereksiz. Imkansız olana iyi bir imkan sağlamanın yolu ondan daha iyisi için atacağın adımlarındır. Böylece seni kendi içindeki hazinenden çekip çıkartacak ve görmen gereken daha başka iyikiler için yer açacaksın…

NUMEROLOG:Mujde Şener

31.10.2019
71/17/8

HABERAL KIBRISLI GAZETESİ 

29 Ekim 2019 Salı

ENERJİNİ TANI


ENERJİNİ TANI

Kim olduğun, ne olduğun ve nelerle hayatını anlamaya çalışarak gelip geçen zamana takılıp kaldığını anlayabilmek istersen, en zor diye düşündüklerinin basitleşmiş hali ile yaratabilme özellilğini kullanman gerekir.
Hiç kimsenin yaşantısı kimseyle bağımlı olmamak durumundadır. Farklı bireyler olduğumuzdan başka ruhsal enerjilerimiz ile kendimiz olma mücadelelerimizde kim olursak olalım insan olmak ve kendimiz olma mücadelesinde enerjini ne kadar iyi tanırsan o denli iyi ve güzel hayatı, yaşamı, zamanını verimli kullanmaya başlarsın.

Yaşamının hangi açısından kendini nasıl gördüğün veya görebildiğin önemlidir. Nerede nasıl kiminle mutlu olursun ben bilmem ama kendine çeki düzen verebileceğine inanıyorsan her satır sana güzel ve eğlenceli gelmeye başlayacaktır.
Başından gelip geçen her olayın geçmişinden gelen bir hediye olduğunu biliyormusun? Isterken izlediğin yaşam yolunda seni kendi içindeki frekanslarınla sınayan farklı bir dünya yarattığın için özden geleni yoklattırmaya başlar. Sebepler zincirlerinde iç içe geçmiş nedenleri ve her birini kırdıkça farklı açıdan yokladığın kendinden başkası değildir.
Iyi bir insan modeli derken yüzündeki masken ile değil, ardındaki gerçek kimliğine doğru kendini ifşa edip kelimelerindeki tutukluğunu gördükçe kendi gelen endişelerin, istemediklerinin ve daha bir çok olumsuz olan her şeyin değişimine adım atarsın. Sen bana ait değilsin. Ben seni istemiyorum. Değişmesi gereken ile yerine geçmesini istediklerini ters yüz etmek zamanını almaz. Sadece istemen, inanman ve beklentine cevaplarını kodlarken yerleştirebilmen yeterlidir.

Nedensiz değişmeyen hiç bir şeyin daha iyi olabilmesi için atacağın her adımlarında kendine güvenerek ve inanarak farklı ve başka bakıp görmen gerekir. Böylece tüm gelmiş ve geçmiş zamanı yoklamak zamanını çalmayacak çünkü gelen zaten zamanın parçalarıdır. Doğru zamanda doğru yerde olduğunu sana anımsatan şimdinin içerisindesin. Bende hangi duygumu tetikliyorsun diye sor… kimse istemediği hiç bir şeyin sahibi değildir. Bu demektir ki gelmiş geçmiş her şeyin tek sahibi sensin…
Zaman iyileştiricir, güzel dünya istersek de iyiliğin başkaları tarafından gösterilen işaret olarak görebilirsin.

Iyi ve farklı bakış açılarımızı görme zamanı geldi. Fiziksel, zihinsel, ruhsal, duygusal, hissel olarak yaşamış olduğumuz ve var ettiğimiz her şeyin nedensiz olmadığı gibi evel zaman içinden gelmiş ve geçmiş olan tüm yaşam gözümüzün önündedir. Bundan sonra gelecek olan ile nasıl bir yaşamı yaratarak yaşadığımız ise ister inanır ister inanmaz tek düze yaşamaya kendini mahkum edersiniz ama, kimsenin kendi içsel dünyası kadar önemli ve değerli zenginliğe sahip değildir.

Kend kaderimizi yazıp çizerken oynadığımız oyun, oyuncularımızla bize küçük de olsa kocaman dersler verirler. Kim olursak olalım kendimiz olma mücadelelerimizde yaptığımız iş olsun, ilişkimiz olsun en önemli sınavdır. Gerçek dünya içsel dünyamızda gizlidir. Görünmez ama gizemli dahi olsa onu bize yansıtan enerjimizle enerjilerin dansını yaşıyoruz. Aklımızın bir kenarında küçük bir nedeni unutmuş olabiliriz. Yinede kimliğimize güvenerek ifşa edici gücümüzü kullandıkmı ne kadar iyi ve güzel, sağlıklı ve kalıteli yaşama uyandığımızı anlarken minnet duyarız kendimizden. Hayatta kimse için yaşamadığımızı öğrendikçe kendi enerjimizin bizi nereye taşıdığını kimlerle nasıl bir düello içerisinde olduğumuzu anlatıp durdukça değişimi gerçekleştirmeye başlarız. Insanların enerjileri en zor değişmesi gereken değildir. Iyi bir insan modeli: gerçek iyileştirici olan yöntem ise, “farkındalıktır”.

Enerjinin seni nereye çektiğini bildikçe durman gerektiği yerde durabilirsin ilerlemen gerektiği yerde ilerlemeye başlarsın. Böylece seni mutlu edecek her olaya sevgin ile karşılık vermeye başlarsın.

NUMEROLOG:Müjde Şener

30.10.2019
70/16/7

HABERAL KIBRISLI GAZETESİ 

GELECEĞİN GEÇMİŞİNİN İÇERİSİNDEDİR


GELECEK GEÇMİŞİNİN İÇERİSİNDEDİR.

Gelecek geçmişimişimizin içerisindedir. Gelip geçen zamana takılıp ilerleyemedikçe inadına yürütmeye çalıştığımız bir neden, günün sonunda küçük bir sebepten dolayı önümüzde engel olduğunu farkederiz. Ama, iş işten gelip geçtimi etrafımızdaki yansımalardan yakalamış olduğumuz küçük bir değer ile büyük mutluluk elde edermişiz meğer.
Kimi zaman hangi arada neler yaşadığımızı anlamaya çalışırken silkeleniriz. Kimi zaman bir kaç kez üzerinden geçilmesi gereken “girdap” olarak düşünebilirsiniz.
Belkide, geçmişimizden bir anımızı bize anımsatıyor olması: küçük bir dokunuşla o’nu değerli kılabileceğimiz hissi ile değişim yaratabiliriz. Yinde hayrımıza olan her ne ise, o olsun demekten başka çaremizin olmadığını düşünüp elimizin tersi ile hayatın getirdiklerinin karşısında durulamayacağına inanıp kendini haklı çıkartadabilirsin.
Iyi insan rolleri hangi açıdan hayatına nasıl baktığın ile sadece kendine has özelliklerinin ortaya çıkışı ile deşifre edilmeye başlarsınız.

Sürekli şimdinin bize yansıttığı bir nedenle mücedelede kalıp, geçmişimizde benzer bir sebeple ayni olayı farklı senaryo içerisinde yaşadığımızı anımsamayız bile. Kimse için değerli olamayan geçmiş anılarımızın, gelecek zamanla birlikte benzer olduğu inancı zor olanla karşılaşıncaya dek anımsmamakta direndiklerimizle sınanırken buluruz kendimizi.

Oysa her olayın ardındaki dünyamız kendimize ait olandır. Başkaları kendinin yankısına aracı olurken. Frekansı veya enerjisi o’an ki Ruhsal, Duygusal yaşadıklarımızla farklı bir şekildede yansımış olabilir.

Kendini tanıma sanatını anlamak, anlamlı kılarken içindeki hücrelerinin fiziksel olarak seni rahatsızlık ettiğini hissedersin. Ama, imkansız gibi gelen o’an! içinde kaybolduğun bir an ile kendini aramaya koyulursun.
Nedeni içinde kaybolduğun acının tarifini bir türlü anlamaman, anlatamaman, hak edilmediğini savundukça “neden ben” diye düşünerek zamanını kendi dünyanla sınar ve ertelediğini gözlemlersin.

Ben neredeyim? Kiminleyin? Burada ne işim vardır? diye sorgulama hakkın olmak zorundadır ki, istemeden edilen her sözlerin sende neyi veya neleri tutsak edip ona bağımlı kılındığını anlayabilesin böylece bırakman gerektiğine inanırken alıp kabullendiğin her dönemi anımsatan hikayelerin de sana ait olmadığını anlarsın. Bırakmak böylece kolay olur.

Kimse kendi istediği kişi ile istemediği bir yerdeyse nedeni kendinde aramak zorundadır. Suçluyu kimsede değil kendinde yoklanması gereken geçmişindedir. Yaşamış olduğun bir nedene sebep olduğundun. Inanıp inanmamak arasındaki takıldıklarını irdeledikçe kendini yalnızca dinlemeyi seç!..

En iyi arkadaşın sensin, en iyi sırdaşında kendinsin…
Zaman içinde hiç bir şeyin nedenlerini yoklamamayı öğrenirken kendini o enerji fırtınası içerisinde dindirmeyi öğrenirsin. Zoru görmeden kolaya dönüştüremeyeceğimiz inançlarımız gibi etrafımızdaki her nedenlerin etkisi: itici gücümüz ile çekim gücümüzün neden olduğu birikimlerimizle nerede ve nasıl bir yol çizdiğimizi anlamak, anlamlı kılarken kendimizi incitmeden geleceğin geçmişimizle bağını hissederken “tüm gelmiş geçmişimizin her dönemlerinden hakkımızı helal ederek teşekkür eder ve kendimize farklı bir yaşam yönü çizeriz. Iyi bir insan olmak, farkındalıklı ve bilinçli dünyamızın içerisinde kelimelerimize güvenerek, inandıkça düşüncelerimizi olumlu yönde değiştirmeye başlarız.
Zamanla hediyelendirdiğimiz her an, sanki vizyonumuzdan gelip geçerken gördüğümüz, duyduklarımızın, hissettiğimiz her şeyden hiç bir şey çıkartmadan nereye kadar ilerleyebilirmişiz.

“Sanki daha öncede benzer şeyler yaşadım” dersin. Ya da benzer şeylerşe kimliğimizi farklı yönde görmek, gözlemlemek. İyisi ile kötüsünü dengeleyebilmemiz en doğru seçimlerimizle öncesinde bakıp göremediğimiz açılarlan her şeyin dengi dengi ile tam ve bütün oluşuna tanıklık edermişiz.

Zamanı yakaladınmı bırakmak istemeyeceksin ve her yönden yaşamı yansımalarla çeşitli, farklı döngülerle anlamlaştırıp kendine hediyelersin.

NUMEROLOG:Müjde Şener

30.10.2019
70/16/7

YENİ BAKIŞ GAZETESİ 

28 Ekim 2019 Pazartesi

DEĞİŞİM ZAMANI



DEĞİŞİM ZAMANI…

değişimimiz kimden veya nasıl gelecek bilmeden hayatın içerisinde yaşamaya devam ederiz. En yakınlarımız en zor sınavlarımız olurlarken itici gücümüz ile çekim gücümüz arasındaki düellolarımızdan alma ve verme frekanslarımız biraz meşakatli ve zorlu olur.

Ne olduğuna veya nelere şahit olduğumuzu yansımalardan çıkartabiliriz.
Dünyaya gelirken kimlerle çıktığımız hayat yolculuğumuza günden güne çoğalarak topladıklarımızla yaşamımızı çarpar ve böleriz ve geriye kalanlarla başka deneyimlerimizi kendi içimizde yaşar ve hiç bir şeyin neden veya niçinlerini sorgulamadan bir yere ilerleyemezmişiz. “Neden hepde benim başıma gelir” diye sorarken nasıllarımızı hayatımızın içerisinden yoklar ve istemediklerimizi çıkartır. Istediklerimizi tutarak yoklamaya alırız. Ancak kim olursak olalım bu dünyada kendimizle çıktığımız yaşam yolumuzda bizlere aracı olan kişilerin gün gelir hayatımızdan çekip gitmeleri, içimizi acıtsa bile zamanla bağımlılıklarımızın oluşundan ve kopartamadığımız bağlardan dolayı hep bir yük taşır o his ile yaşamaya çalışırız.
“Geçmişimde yaşamış olduğum bir çok nedenin aslında benim için hayırlı olduğunu farkettim”. Hiç bir şeyin nedensiz olmaması, her olan olmayanın en yüksek hayrmıza oluşunu alıp kabullendikçe içimizdeki en küçük fırtınanın dinmesini beklemek zorunda kalırız.

Atalarımız en vazgeçilmezlerimizdir. Fakat, öyle bir an gelir ki bizi vazgeçirecek nedenler ile hak edilmeyeni yaşamamız sonucu tıkanıp kalırız. Insan hiç evladını reddedermi? Insan hiç Atalarından vazgeçebilir mi? Zaman iyileştirici dahi olsa bazen ektiklerimizi biçmek zorunda kalıp, hiç bir şeyin gerçek nedenlerini anlamakta zorlanırız. Bu dünyaya neden geldik? Niçin geldiğimizi anlamak istiyorsak kendimizi tanımanın yolları illa birilerin hükmü altında kalarak başkaların dedikleri gibi yaşamak değildir.
Insanların yaşamında her birimizin hayatı ile ilişkili deşifre edilmeyi bekleyen ve değişmeyen inançlarının kalıpları ile donanımlarımız vardır. Kim olduğun yada ne olmak istediğine karar veren ailenle birlikte kendini tanımlayabilmen imkansızdır. Sen başkalarına kendilerinin istedikleri gibi olduğun müddetçe en iyi evlat olursun belkide. Yada tam tersine onlar senin için bir şeyler tam yaparlarsa, aile yada Atalarımız başımızın tacı olurlar.
Kim ne isterse söylesin. Her kim, istemediğini yaşarsa O’ kişinin kendisine bunları yaşatana karşı acımasız tavırları takınmaları itici güçleri ile olur.

Insanlar ve ilişkileri dünyaya geldikleri andan itibaren başlar. Kimi zaman iticidir, kimi zaman çekici olur. Saklı kalan duyguların sorumlusu ise kişisel kendinizsiniz. Kimseyi kendi hayatı ile ilgili sorgulayamazken kendimize çeki düzen vermeye başlandımı etrafımızda olup biten herkesten her şeyin en ince detayına kadar irdelenilmesi gerekir.

“Aynaya bakıp görmek istediğini görmediğin zaman aynaya küsersin”. Kimsenin seni görmesini dilemez, istemez hayatına küserken silkelenmeye başlarsın. İlla diplere mi inmek zorunda kalırmış insan değişebilmesi için. Evet! öyle…

Dilemediklerinin gerçekleşmesi ise, var olan itici gücünle çelişkilerinin sonucu ortaya çıkarlar. Gün yüzüne çıkmış korkularınla başa çıkabilmen gerektiğinden inançlarını yoklamaya başlarsın. Kim nederse desin, senin hayatında en çok kimlerin rolleri varsa kendini yoklamanın gerektiği noktada orasıdır.
Kimliğini ifşa et ve kendine çeki düzen ver…
Yaradılıştan bugüne sende var olan her şeyin en derin geçmiş hikyesi ile sınanırken kimliğini ifşa ederek inanamadıklarınla yüzleşme yaşarsın. Zamanı yoklamak, yaşamı yakalaman ve dirençlerinden kendini arındırman her konuda desteğin olur. Çekim gücün ise, istediklerinle donanımlı olduğun zamanlar sadece dilediklerin ile yüzleşebilmen için gerekli her türlü savunmaları karşına çıkartır.
Kim olursa olsun. Kendine çeki düzen vermeye başladınmı etrafındaki kimliklerin kimyasının daha derinlerinde nasıl geçmiş hikayeleri olduğunu anlatan başka hikayelerin enerjisi ile savunmaya girmesi kendini geçmişinden getirdikleri ile sınanırken karşında sen isen dikkatli olman gerekir. Mesela: kimsenin hayat hikayesini alıp kabullenmeden iyi bir dinleyici olarak karşısında durman gerekir.
Kimliğinin değeri değişmesi gereken her şeyden derslerini aldınmı hayatınla tam ve btün olursun.
Zaman değişim ve dönüşüm zamanıdır sende bu enerji vorteksi içindeysen keyfini çıkartmaya bak…

NUMEROLOG: Müjde Şener

29.10.2019
69/15/6

HABERAL KIBRISLI GAZETESİ

27 Ekim 2019 Pazar

EMEK VEREREK ÜRETİLEN HER ŞEYİN DEĞERİ, KENDİ DEĞERİNİ SANA YANSITIR...


EMEK VEREREK ÜRETİLEN HER ŞEYİN DEĞERİ, KENDİ DEĞERİNİ SANA YANSITANDIR...

Kendimi bildiğim zamandan bugüne kim olduğumu hep arayıp durdum. Eminim sizde benim gibi kendini arayanlardansınız. Bu dünyaya neden geldiğimizi, niçin geldiğimizi ve daha bir çok nedenlerimizle kendi içimizdeki dünyamızla, gerçek dünya arasındaki bağı anlamaya, algılamaya çalışırız kim bilir… kısacası “evren ile dünya”:)
Anlık öfkeniz, yada içinizden gülüp geçerken cümleleri salıp savurabilirsinizde. Olumlu düşünüp aklımızın bir kenarında tutulması gereken bir şeylerin oluşunu sizde doğru bir gün, ay, yılın içinde bir yerlerde doğruluğunu zamanı gelince farkedeceksiniz.
Kimse neden bu işi yaptığını veya neden yapmak için ısrar ettiğini yada niçin kendi işini gücünü bırakıp başka işlerle uğraşamaya çalışılması akıl sıra erdirilemez.
Herşeyden önce, önemli kimliğini farkedip, ifşa edilişi ile içimizde yatan o çoşkunun kimden ve nerden gelişini keşfetmemiz gerekmez mi?
Hayatta en büyük güç: “sevgi” ile yaptığınız her şeyle birlikte “sabır” gerektirir ve ardında bu satırları okumamak için dirençlerinizle savunmaya girebilirsiniz.
Yinede her şeye rağmen sevdiğimiz işle uğraşarak hayallerimize giden yolda doğru olduğuna inanıyorken “dur” demeden ilerlemenin keyfini ben yaşayanlardanım.
Doğru olduğuna inandığımız herkesle çıktığımız hayat yolculuğunda önce kendimiz için sonrada dünya ve evren için katkılarımızı verdikçe almaya başlarız. Sabır, sevgi, şefkat, değer ve önem illa bir yerlerden sonra kendi yaşam yollarımıza yansıtılmaya başlayacak. Yansımaya başladı bile!..

Her şeyin olması gerektiği doğru zamanı vardır. Herkes gibi bir birimizden alınması gereken derslerimiz gibi, en “zoru fakat, en önemli dersleri almak üzere programlıyız.
Bunu “katkı” olarak düşünün. Bu bizde, geçmişimizden aşılanan kodlar, inançların, tabularımızın formatları ile donanımlarımızın farkında ve bilincinde oldukmu anlamını o zaman daha iyi algılarız.
Hayatı kolaylaştırmak varken neden geçmişimde zoru seçtiğimi merak ediyorsunuzdur.

“El emeği, göz nuru” olan her şeye karşı apayrı bir merakım hep olmuştu. Gördüğüm her şeyden “nasıl geri dönüşüm yapabilirim” diye sorguluyordum. Ya da “bundan başka neler türetebilirim” derdim.
Kimse bana bunu öğretmemişti mesela: Bir butiğe gittiğimiz zaman ayni kıyafetten varsa almazdım. Başkasındada giydiğim kıyafetin aynisi varsa giymezdim, sevmiyordum. Halen daha öyle dürtüler bende zaman zaman ortaya çıkıyor.
Neden diye sorduklarında cevabım hazır dı. “Ben farklıyım” derdim. “Herkesle ayni kıyafeti giymem” diye diretirdim ve böylece büyük annem istediğim kıyafeti hayalimdeki modeli kendim çizer o da dikerdi. Çocuk yaşımdan başlayan Yoktan var etmek, olmayana hayat vermek, yeniden yaratmanın keşfindeydim hep ve sanatın önemini değerinin paha biçilmez oluşunun harcanan zaman, emek, sabrın, özverinin, en önemlisi de severek icra etmenin nasıl bir his olduğunu biliyorum. Büyün annem bir yandan bana üretebilmenin becerimin en büyük katkısını sağlamıştı. “Gel sarılayım seveyim seni bir” derken iki kolunu kocaman açar ve sevgiyle, şefkatle sarıldığı zaman karış karış ölçümü alırdı. Dikmiş olduğu kıyafetleri severek giydiğim zamanlar yüzündeki mutluluğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Çok mutlu olduğunu hep dile getiriyor, herkese anlatıyordu (Başkaların beğenisini kazanmanın verdiği mutluluk anlatılmaz yaşanır).
Küçücük dünyamızda zihnimizde algılarken yaratmanın ve o nu hayata geçirmek, teşhir ederken sanat severlerle buluşturmak, çevremizde çoğlabileceğini hayal etmemiz çok mu zor?
Maalesef küçük adamızda öyle zor ki!
Sanat severin çok oluşu sadece sözlerde kalmış. Dünkü bugünkü ben biz olmadık. Geçmiş ile bugünü bir birine bağlamaya kalktıkmı, modern çağda, teknolojinin çoğalışı ile sanatcılar, üreten herkesin emeğinin önemsizliği gösterilmekte. “hazır alırım, uğraşmam zamanım da bana kalır” diyenler topluluğu ile sınavdayız.
Bu satırlar ardından içsel olarak tebesüm etmem beni kendimle sınıyor. (Sanatcılar Çarşısı Mağusada bir ilk ve her birimizin kendi mesleği dışında hobi olarak başlanılan üretim ile eğleniyor, keyif alıp bir araya gelip daha başka nasıl katkı olabileceğimizi tartışıyoruz.) Amaç: üreten herkesein kendine katkısını sağlayabilmektir. Ilk başlarda “insanlar neden gelmez, katılmıyor” diye sorgulamaya başladığımızda her ağızdan negatif bir cümle çıktı. Bugün için ise hiç önemi olmayanlardır…
Nedenlerimizi artık bırakıp eğlenmeye geçtik. Doğru olan yerdeyiz ve doğruluğu ile mücadelemize devam ederken sanatın ve sanat severlerin günden güne çoğalması ise, zihinlerimizi negatif olan her şeyden terbiye etmekten geçer… ben değil biz diye düşünmeye sizi davet ediyorum. Bunu nasıl yapabiliriz? Kendine güvenen, dirençlerinden ve bariyerlerinden kurtulmaya niyet eden herkesin emeği harcanılan kendine olan yolculuğundan yoksun kalmaması için bekleriz. Doğru olduğuna inanan kişilerle çıktığımız bu yolda her yaşamımızın yolları, benzer formüllerle tam ve bütün olur. İlgilenilmiyorsa diye düşünülüyorsa demek oluyor ki gerçekte gerçek sahiplerinin henüz çıkmamasıdır…

Sanat sever kişilerin görücüsüne sunmanın ne kadar zor oluğunu artık ben biliyorum. Sanat=Sabır ister. Emek ister, özveri ister ve sevgi gerektirir. Her taşı bir bir üzerine koyarak dokunan duvar gibidir. His gerektirir. Neşe ve çoşku oldumu amaçlarımız hedeflediklerimizle tam ve bütün olur.

“Her koşulda sanatını kendin icra ediyorsan, her yönden yaşamında sabırlılığınla sınanıyorken kendini yoklanır bulursun.”

Sen kimse değilsin. Sen herşeyden önemlisi özel, değerli ve kendi kişiliğinle tamamlayıcı olacağın dünyanın içinde kimliğini arayansın.

Katkı koyduğun kadarıdır aldığın emek.
Küçük dokunuşlarla büyük mutluluk yaratmanın verdiğin değer ve öneminle dokuduklarınla kazanan ol!
Özel oluşun, kendi ayrıcalığının önemini kazandırır. Ellerine yüreğine, emeğine sağlık denildimi dünyalara sahip olduğunu sanırsın.

Dünyanın her yerinde en değerli, en önemli ve en özel olanın yansıtmış olduğu, illa seni daha değerli yapacak. Katkı olup katkı almanı hızlandırdıkça maddi ve manevi gücünün artılarını toplamaya başlarsın.


NUMEROLOG:Müjde Şener

28.10.2019

HABERAL KIBRISLI GAZETESİ 


KİM OLURSAN OL ÖNCE "SEN" OL! SONRA "BİZ" OLMAYA BAŞLA...



KİM OLURSAN OL ÖNCE "BEN" OL! SONRA "BİZ" OLMAYA BAŞLA...

Kendimi bildiğim zamandan bugüne kim olduğumu hep arayıp durdum. Eminim sizde benim gibi kendini arayanlardansınız. Bu dünyaya neden geldiğimizi, niçin geldiğimizi ve daha bir çok nedenlerimizle kendi içimizdeki dünyan ile gerçek dünya arasındaki bağı anlamaya, algılamaya çalışırız kim bilir… kısacası “evren ile dünya”:)
Okudukça saçma gibi gelen düşüncelerede kapılarak direnecek olsanız dahi yinede olsun, ben devam edeym.

Anlık öfkeniz, yada içinizden gülüp geçerken cümleleri salıp savurabilirsiniz belkide. Olumlu düşünüp aklımızın bir kenarında tutulması gereken bir şeylerin oluşunu sizde doğru bir gün, ay, yılın içinde bir yerlerde doğruluğunu farkedeceksiniz bakalım ne zaman. Böylece, kimsenin neden bu işi yaptığını veya neden yapmak için ısrar ettiğini yada niçin kendi işini gücünü bırakıp başka işlerle uğraşamaya çalışılması akıl sıra erdirilemez. Herşeyden önce önemliliğini farkedip kimliklerin ifşa edilişi ile içimizde yatan o çoşkunun kimden ve nerden gelişini keşfetmemiz gerekmez mi? Hayatta en büyük güç: “sevgi” ile yaptığınız her şeyle birlikte “sabır” gerektirir, ve ardında bu satırları okumamak için dirençlerinizle savunmaya girebilirsiniz.
Hatta muhalefet tavırlarınızla sebepler, nedenlerinizi veya bahanelerinizi dahi aklınızdan geçirebilirsiniz. Yinede her şeye rağmen sevdiğimiz işle uğraşarak hayallerimize giden yolda doğru olduğuna inanıyorken “dur” demeden ilerlemenin keyfini ben yaşayanlardanım.
Her şeyin başlangıç ve bitiş zamanı vardır! Sonuna kadar yazıyı okumadan “sonra” deyip belkide yarıda bırakacaksınız. Biliyormusunuz hiç önemli değil. Doğru olduğuna inandığım herkesle çıktığımız hayat yolculuğunda önce kendimiz için sonrada dünya ve evren için katkılarımızı verdikçe almaya başlarız. Sabır, sevgi, şefkat, değer ve önem illa bir yerlerden sonra kendi yaşam yollarımıza yansıtılmaya başlayacak. Evet, yansımaya başladı bile!..

Her şeyin olması gerektiği bir zamanı vardır ve eğer bu satırlar sizin karşınıza çıkmış ise, elbetteki okumanız içindir ve kendinizi buna zorlamalısınız. Emin olun ki bu satırlardan alacağınız dersleriniz ile mesajınız vardır.

“Keşke bende sizden bu satırların altında duygu ve düşüncelerinize ait bir mesaj alabilsem” de günün sonunda sizdende bana bir katkı gelse:)
Bilmiyorum! Ama, sizde benim gibi bu düşüncelere sahipseniz sabırlı olup biraz daha gayret edip okumanızı tavsiye ederim.

Herkes gibi hepimizin bir birimizden alınması gereken dersleri vardır. En zor fakat, en önemli dersleri almak üzere programlıyız. Bunu “katkı” olarak düşünün. Bu bizde, geçmişimizden aşılanan kodlar, inançların, tabularımızın formatları ile donanımlarımızın farkında ve bilincinde olundumu anlamını o zaman daha iyi algılarız.
Herkes gibi yaşamak, hayatı kolaylaştırmak varken neden geçmişimde zoru seçtiğimi merak ediyorsunuzdur.
“El emeği, göz nuru” olan her şeye karşı apayrı bir merakım hep olmuştu. Gördüğüm her şeyden “nasıl geri dönüşüm yapabilirim” diye sorguluyordum. Ya da “bundan başka neler türetebilirim” derdim.
Kimse bana bunu öğretmemişti mesela: Bir butiğe gittiğimiz zaman ayni kıyafetten varsa almazdım. Başkasındada giydiğim kıyafetin aynisi varsa giymezdim, sevmiyordum. Halen daha öyle dürtüler bende zaman zaman ortaya çıkıyor.
Neden diye sorduklarında cevabım hazır dı. “Ben farklıyım” derdim. “Herkesle ayni kıyafeti giymem” diye diretirdim ve böylece büyük annem istediğim kıyafeti hayalimdeki modeli kendim çizer o da dikerdi. Çocuk yaşımdan başlayan Yoktan var etmek, olmayana hayat vermek, yeniden yaratmanın keşfindeydim hep ve sanatın önemini değerinin paha biçilmez oluşunun harcanan zaman, emek, sabrın, özverinin, en önemlisi de severek icra etmenin nasıl bir his olduğunu biliyorum. Büyün annem bir yandan da bana üretebilmenin becerimin en büyük katkısını sağlamıştı. Gel sarılayım seveyim seni bir derken iki kolunu kocaman açar ve sevgiyle, şefkatle sarıldığı zaman karış karış ölçümü alırdı. Dikmiş olduğu kıyafetleri severek giydiğim zamanlar yüzündeki mutluluğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Çok mutlu olduğunu hep dile getirirdir (Başkaların beğenisini kazanmanın verdiği mutluluk anlatılmaz yaşanır).
Küçücük dünyamızda zihnimizde algılarken yaratmanın ve o nu hayata geçirmek, teşhir ederken sanat severlerle buluşturmak, çevremizde çoğlabileceğini hayal etmemiz çok mu zor?
Maalesef bizim adamızda öyle zor ki!
Sanat severin çok oluşu sadece sözlerde kalmış. Dünkü bugünkü ben biz olmadık. Geçmiş ile bugünü bir birine bağlamaya kalktıkmı, modern çağda, teknolojinin çoğalışı ile sanatcılar, üreten herkesin emeğinin önemsizliği gösterilmekte. “hazır alırım, uğraşmam zamanım da bana kalır” diyenler topluluğu ile sınavdayız. Bu satırlar ardından içsel olarak tebesüm etmem beni kendimle sınıyor. (Sanatcılar Çarşısı Mağusada bir ilk ve her birimizin kendi mesleği dışında hobi olarak başlanılan üretim ile eğleniyor, keyif alıp bir araya gelip daha başka nasıl katkı olabileceğimizi tartışıyoruz.) Amaç: üreten herkesein kendine katkısını sağlayabilmektir. Ilk başlarda insanlar neden gelmez diye sorgulamaya başladığımızda her ağızdan negatif bir cümle çıktı. Bugün ise hiç önemi olmayan…
Nedenlerimizi artık bırakıp eğlenmeye geçtik. Doğru olan yerdeyiz ve doğruluğu ile mücadelemize devam ederken sanatın ve sanat severlerin günden güne çoğalması ise, zihinlerimizi negatif olan her şeyden terbiye etmekten geçer… ben değil biz diye düşünmeye sizi davet ediyorum. Bunu nasıl yapabiliriz? Kendine güvenen, dirençlerinden ve bariyerlerinden kurtulmaya niyet eden herkesin emeği harcanılan kendine olan yolculuğundan yoksun kalmaması için bekleriz. Doğru olduğuna inanan kişilerle çıktığımız bu yolda her yaşamımızın yolları, benzer formüllerle tam ve bütün olur. İlgilenilmiyorsa diye düşünülüyorsa demek oluyor ki gerçekte gerçek sahiplerinin henüz çıkmamasıdır…
Bu benim düşünce felsefem.

Siz sanat sever kişilerin görücüsüne sunmanın ne kadar zor oluğunu artık ben biliyorum. Sanat=Sabır ister. Emek ister, özveri ister ve sevgi gerektirir. Her taşı bir bir üzerine koyarak dokunan duvar gibidir. His gerektirir. Neşe ve çoşku oldumu amaçlarımız hedeflediklerimizle tam ve bütün olur.

“Her koşulda sanatını kendin icra ediyorsan, her yönden yaşamında sabırlılığınla sınanıyorken kendini yoklanır bulursun.”

Sen kimse değilsin. Sen herşeyden önemlisi özel, değerli ve kendi kişiliğinle tamamlayıcı olacağın dünyanın içinde kimliğini arayansın.

Ne verirsek onu alabileceğimize göre, gerçek alıcılarının, sahiplerinin görücülüğüne çıkmalarını sağlayan en iyi reklam aracımız insanoğluna çok büyük görevler düşer.

1-Katkı koyduğun kadarıdır aldığın emek.

2- küçük dokunuşlarla büyük mutluluk yaratmanın ve bunu verdiğin değer öneminle dokuduklarınla kazanan ol!
3- Kişiye özel oluşunu, sende kendi ayrıcalığını, önemini kazandırır. Ellerine yüreğine, emeğine sağlık denildimi dünyalar bizim olur.

Dünyanın her yerinde en değerli, en önemli ve en özel olanın yansıtmış olduğu özellik illa seni daha çok değerli yapacak. Paha biçilmez olmaya, katkı olup katkı almanı hızlandırdıkça maddi ve manevi gücünün artılarını toplamaya başlarsın.

Her şey para mı?
Emek, değer, sevgi, zamanın ucuz mu?
Günümüzde emeğe değer verilemediğinden saygı gösterilmemesinden şikayet edildiği gibi dünyanın her yerinde her türlü sanat ve sanatcıların kendini göstermesi muhteşem ve bunu yaparlarken gösterilen ilgi maneviyat paradan daha değerlidir o an. Böylece üretmeye devam ettikçe hep daha iyisi için mücadelelerinde kazançları katlanarak artacaktır.

Küçük farkındalık ile kendi değerine güven katmaya hatta, olmak istediğinin dışında gösteren inançlarınla yenilendiğini farkedeceksin...

Başlarken sanatın veya sanatcının kimliği, sıfatının farkı sizi neden korkutuyor?
“Ben sanatcı değilim” dersin. Oysa bizler dünyaya geldiğimiz andan, en değerli varlıklar olarak, özel kimliklerimizle hayata sarılırız. Sanacı bir dünyada sanata olan aşkımızla kimliğimizi görmeyi deneyimlememiz gerçekte sebepler zincirlerimizden kurtuldukça irdelenmeyi bekleyen kalıplarımızı deşifre etmeye başlayabiliriz.
“Ben bu dünyaya ait değilim” dediğimi anımsadım bir anda.
“Neden ben herkes gibi olayım” diye düşünen bir yapım vardı hep. Kimse gibi olmamak için herkesin tersinde hareketlerim, davranışlarım, tavırlarım, alışkanlılarımın inadına gitmeme, kuralları koyanların tersinde davranışlarımın olmasından dolayı yaramaz çocuk oldum.

Ben kimim? Neden bu dünyaya geldim diye düşünmeme beni yönlendiren etrafımdaki insanların monoton, tek düze yaşamları gözüme takıldıkça ben onlar gibi değilim der uzaklaşırdım.
Hiç nedenlerinizi düşündünüz mü?

Bence düşünmeye başlayın ben sen değilim sende ben değilsin. Yarış atı hiç değiliz. O yapar bende yaparım modundan çıktığımız zaman sınıflandırdığımız kimliklerimizin ardında mutluluk ve mutsuzluk oyunlarımızı deşifre ettikçe imkansız olanı yaratabilme sanatımızın gerçek kimliklerimizi ifşa ettikçe anlamaya, algılamaya ve şifalanmaya başlarız.
Sanatı zanaat yapan insanoğlunun kendisidir.

Müjde Şener
Numerolog

27.10.2019
67/13/4


26 Ekim 2019 Cumartesi

BENZER İNSANLARLA KARBON KOPYASI GİBİYİZ


BENZER İNSANLARLA KARBON KOPYASI GİBİYİZ.

Benzer nedenlerimizle farklı zamanlarda ona benzer duyguları yaşarken kişiye özel olmadığını anlarız. Benim dünyam ile seninki arasındaki farkı yakaladınmı etrafımızdaki insanlarla olan ilişkilerimizin boyutunu daha net anlamaya ve algılamaya koyuluruz.
Hislerimizle düşüncelerimize bağlantılı olup, irdelenmesi gereken içsel dünyamızla oluşan kalıplarımızlayız. Maalesef kimin için hayatımızın tadını kaçırdığımızı bilmiş olsak dahi buna engel olmamak için uğraşıp duran cemiyetiz ve O’ topluluğun içerisinden kendimi çekip çıkartabilme özgürlüğümüzün mükafatını almışken yeniden tekrar tekrar girmeye niyetimiz olmaz. Bu düşünce veya inancımızı farketmek, hislerimizle duygumuzda hapsolmuş farklı detayları yeniden irdelemek istemeyiz. Malesef geçmiş ile gelecek kuralların yeniden gündemimizde oluşu ile farkındalık yakalama şansımız doğar. Hiç bir şeyin nedensiz sebepsiz olmadığını anlamak, anlarken de kendimizi yoklamanın kolayı zor olan her şeyden kendimizi çekip çıkartmalıyız.

Karşılıklı frekanslarımızın tutarlı, tutarsız olması, olası olaylardan kendimize çeki düzen vermek ve algıladıkça anlamaya çalışırken buluruz kendimizi. Hiç olmazsa sadece bize ait olmayan olumsuz nedenlerin oluşumunu farketmemiz ve içimizi rahatlatırken, hislerimizdeki itici güce rağmen çekim gücümüzü kullanma kulavuzumuzu doğru okuyupta kullanabilme yetisini elde etmiş olacağız. Hiç bir şeyin nedensiz yansımaması ile aradığımız her sorunun cevabını bize anlatmaya çalışan çevremizdeki insanlarla istem dışı farklı bir enerji alış verişinde kendimizi bulabiliriz.
Bazen dışardan bakan gözler, sanki savaşa giren iki kişinin düellosuna şahit olurmuşcasına yansımaya başlar.
Aslında kendi düşüncelerimizle savunmaya girerken doğru ile yanlışlarımızın sadece kendimize ait oluşudur. Sözlerimizde her hangi bir art niyet yok! Ama, sanki varmış gibi düşünenelere karşılık vermektense ufak bir tebessüm ile yanıt verdikmi her şey tamammı oluyor?
Klişeleşmiş alışkanlıklarımızla çaba sarf etmek. Imkansızlıkların değeri ile yoklanılmak ve daha iyi bir hayatı anlamlı kılarkenki düşüncelerimize uyum sağlayabilmemiz gerekirken, inandırıcı gelmeyen itici güçle yüzlerdeki maskenin nasıl bu kadar kolay ve çabuk düşüşüne tanıklık edebiliriz?
Böylece, bakıp görmemiz gereken, görüpde anlamaya çalıştıklarımızın ne denli bize ait olduğunu anlamak biraz frekanslarımızı uyaracak tarzdadır.

Her insan göründüğü gibi değildir. Bazen öyle tepkilerle yüzleşiriz ki insanın inanması zor gibi gelirken birazda saçmalık deriz ve ardından “Ben böyle bir insan değilim ama beni bu duruma düşüren bu tavrınız hoş değildir” diyerek çıkışmaların ardında yatan öfke patlamasını kimsemiz taşımayı hak etmeyiz. Lakin, bunu ortaya çıkartan sebepler zincirlerinde incir çekirdeğini doldurmayan bir neden sebep olmuş olsa bile teşekkür etmemiz gerekir.
Kimsemiz durduk yere durağan olanı dürtüklemeyiz. Dürtüklenildiğimiz zaman, dürten olmayı istemeyiz. Ama, hiç bir seyden nem kapmayacak konuma henüz gelememişsek sorunları probleme dönüştürecek sebeplerden uzakta durmayı seçeriz.
“Kaçan kovalanır” diye düşünerek, kimsenin hayatında olmazsa olmazların perde arkasındakilerden kaçarak kurtulması imkansızdır. Peki ya sen hiç istemediklerinden kaçarak kurtulğunu sandınmı veya kurtuldun mu?
Olaylarda yüzleşmeden nedenlerimizi ortaya koymadan buna her ne sebep olmuş isek, yıkıp yaratımımızı iptal ederiz.

Tüm geleceğimizi kendi irademizle yazıp çizip oyunumuzu oynadığımızın farkındamıyız?

Geleceğimiz için neleri yarattığımızı bilseydiniz yazmaya devam mı ederdiniz yoksa farkına vardıkça geçmişinizden gelen her şeyin bir ders olduğunu ama, bugün geçmiş geride kaldı diyerek yeni bir gelecek için kolları sıvamanın nasıl kolay olabileceğini çözerek ilerlemenin kolaylığı ile yeniden yaratabilme şansınızı yakaladınız mı bırakmamayı seçersiniz. Benzer benzer nedenlerle geçmişin kopyasını geleceğe taşırız..

NUMEROLOG: Müjde Şener

27.10.2019
67/13/4

HABERAL KIBRISLI GAZETESİ 



25 Ekim 2019 Cuma

HAYATIN TADINDA YAŞAMAK...


HAYATIN TADINDA YAŞAMAK...

Sürekli olmasını istemediklerimizle mücadele içindeyken hayatın tadında tat alamamak en kötü histir herhalde.
Gerçekte, ne istediğimizi veya nasıl yetinme duygusunu bilirsek belkide o inandığımız “zor” elde edebileceğimizin geçmişle alakalı oluşu zorlayıcı engeldir ki zamanda bugün karşımıza farklı bir amaç için çıkıyor.
Küçük bir “iz”in şimdiki “an”a takılıp kalması. “Zor” kelimesini dilimize dolamamıza neden olması ise, inanılmaz ancak gerçeklerimizdir. Hep ardında kaynağa giden yollarımızla çözümleri yoklamak gerekir.
Farkında olamadan edilen bir sözle yıkıcı olabilirmişiz meğer. Istediklerimize odaklı kalamamak ve bir anlık öfke ile yıkıcı olduğumuz, istemediklerimizle kendimizi çezalandırırken yoklanılmak dahada üzücü olmaz mı?
Daha ne kadar gelmişimiz ile ve geçmişimizin arasındaki bağlantılarla dejavular yaşayarak silkeleneceğiz?
Benzer nedenlerin yeniden tekrar etmesi, var iken yok edipte yine benzer olanları hayatımıza mıknatıs gibi çekiyor olmamız komedi gibidir.
Arada biraz da kahkaha atabilmek enerjimizi yükseltecek. Arzu ettiğimiz ve talep ettiğimiz yaşamın hedefimizle yol aldığına göre kendimize güven duygumuzu aşıladık mı hedeflediklerimiz daima en doğru zamanlayıcı kod olur.

Kendi içimizde hayatınmızla yoklanırken, seçimlerimizle olduğunu anımsatan ve başkaların yansıttıkları ile arzu ettiğimiz hayatın duygularımıza dokunuşu canınmızı acıtabilir.
Burnumuzun ucunda bize hayallerimizdeki, duygu, düşünce, hislerimizde taşıdıklarımızın yansımaları ile seçim hakkı gösteren tablomuzda yansıtılmaktadır ve sen bunun farkında değilmisin?
Var olanı yarattığımız gibi yokta ededebiliriz. Taleplerimizin pek uzağımızda olmadığımızı gösteren kendi eksenimizleyiz. Birlikte olduğumuzu bize anımsatanlarlayız ve bunu yaşamamıza neden olanlarla görebiliriz. Her silkelenişimiz ve tetiklenen duygularımızı acıtarak canımızın yanması, geçmişimizin biryerinden taşımış olacağız... Zamanı geçmişimizde yokladıkça sınırları aşabilmemizin en büyük etkeni ise, bilinçli ve farkındalıklı çevremizden gelenin, “geçmişimle ne alaka” diye düşünmekten kendimizi alıkoyumadan gelen gideni arattırırmış.

Her şey iyi giderken kötü gelişmesi ve yaşamımızı alt üst eden nedenlerin arsında sıkıntımızı dile getirerek zamanı yoklatmaya başlarız. Toparlanmamız “imkansızdır” hissini taşımış olmak “olmamış olsaydı daha iyi olurdu” diye düşünmek varken. Her “iyi”nin ardında “kötü” bir art niyet aramak, her kötülükten bir iyilik yaratmak, yaratabilmemiz sanatımızı çok boyutlu görmemize yarar.
Olanı değilde olmayanı ararken olgunlaşmaya başlarız ve sürekli benzer nedenlerden dolayı karşımıza istemediklerimizin çıkması, günün sonunda “algılarımda bir sorun oluştu” diyede düşünebiliriz.

Etrafımızda olup bitenlerden sıkılıp kendimize yönelerek “farkındalıklı ve bilinçli olayları irdelemeye koyuluruz. “Ben bu kişiyle birlikte olmak istemem” diye düşünürken. “ben bu kimliğe sahip değilim. Bu hayatı onaylamıyorum gibi daha bir çok istememe rituellerinizle olumsuz ve umutsuz vakka modeline girmişsiniz bile.
Istememek, onaylamamak ve reddetmek imkansızlıkları zorlarken yüklendiçe üzerinize yükleri bindirmeye başlarız. Cevabı “iptal” etmek ve olan ile olmayanı keşfetmek için kolları sıvamak gerekir.
Mutsuzluk oyununu değiş... Yerine “ben mutluluk oyunu oynamayı seçiyorum” de mesela.
“Ben kendim olmayı seçiyorum” deriz. “Olmak istediğim kişi bu değil” derken kendin olmak istediğin modelini yarat. Ve kendini ödüllendir hediyelerini al! yeni bir iz yarat!.

Değişmeyen oldunmu hep ayni kalırsın ve zamanı geldiği gibi yaşamamak için direnmeye koyulursun. Hislerimiz ile taşıdıklarımız arasında kendimizi sınırlandırmaya başladıkmı hayatın ince ayarları arasında kendimize çeki düzen verebilmek için farklı yönlemleri denemek isteriz. Tek düze yaşam arasında ayni söz ve cümleleri devamli dile getirmeye başlarız. Bu her gün ayni şeylerin yeniden başa sarılan makara gibidir ve yansırken ayni uzantıların sorgulanışıdır.

Kim olursak olalım kendimiz olma yolculuğumuzda hayatın bizlere yansıttıklarını farketmişsek ve istediklerimiz ile istemediklerimizin arasında kendimize çeki düzen verebilirsek. Kimse olmamaya başlarsınız.

Kimliklerimizi deşifre ederken ince ayarlarımızın bizi nasıl farklılaştırdığını gözetmeye koyuluruz. Tıpkı mercek altına koyup ince eleyip sık dokuma gibi nedenleri ve niçinleri ayıklamaya başlarız.
Hep birşeyleri deşifre edip duygularımızı yokladıkmı bıraktığı his karşısındaki tepkilerimizle puanlama yaparız. Kendimiz için…

NUMEROLOG:Müjde Şener

26.10.2019
56/11/2

HABERAL KIBRISLI GAZETESİ 

24 Ekim 2019 Perşembe

HER ANINI YENIDEN YAPILANDIR...

HER ANINI YENİDEN YAPILANDIR…

Her şeyden keyif çıkartsak nasıl olurdu? Bunu başarabilmemiz gerekirken en önemli iksir ise, önce biraz sarhoş olmamız gerektiğidir...
Mesela: olanların arasında sıkışıp kalmışsak, depresyona girmişsek ve bunalım yaşıyorken içinden çıkılmaz hal alan yaşama sıkı sıkıya sarılıpta bırakamıyorsak, kendimizde anlamamız gerekenleri görmeyi reddetmiş olmamız ve onları bırakabiliriz anlamı taşımıyor olmak bizde “farklı his ve duyguya girmek düşer.”
O halde var olan, olmayan her şeyin arasından kendimizi çekip çıkartmak, günün sonunda vereceği iç huzura ne dersiniz?
Kimsemizin hayatı can sıkıcı değildir. O nu bu duruma getiren inançların artık değişmesine izin verdiğimiz an, değişebileceğini görebiliriz. Mesela: pazıl oyununu andıran oyunu düşünün. Sizi üzen, kıran, inciten her duygularınızı bir kağıda yazıpta buna neden olma sebplerini de ortaya koyarken, değiştirebilmenin farklı yönleri ile değerlendirme yapmanın eğlenceli hal almasını sağlayınız.

Kimseden önce kendini düşünmek ilk öncülüğün oldumu, deşifre edilmesi gerekenin kendinden başkası olmadığını anlarsın.

Neden sarhoş olmalı? Içtikce sağa sola yalpalanmaktan ziyade tüm kimliğini ifşa edebilmenin verdiği rahatlıkla günün sonunda “anımsamıyorum sarhoştım” diye düşünüpte var olan, sana ait olmayanların gün yüzüne çıkışını sağladığından “rahatlamış” hissinle silkelenirsin.

Hayatın tümü okyanusta incir çekirdeğini doldurmayacak sebepleri ve nedenleri arayarak geçirmememiz gerektiğini ben anladım ama anlarken demek istediğim o sancılı yaşamın fırtınalı geçiştirmelerinede maruz kadığım zamanlardan çıkabileceğime inancımdı ve öylede oldu. Başarabileceğime inandıkça inanmayanları kendi hallerinde bıraktığım da oldu. Ne isterlerse yapsınlar demediğimimi sanıyorsunuz. Çekersin gelmez, anlatırsın anlamazsa geçmişimde beni nasıl bırakmışlarsa bende başkalarını bıraktığım zaman “beni neden bıraktıklarını şimdi daha iyi anlıyorum”. Bıraktığım o zamanın inançlarıydı. Oysa şimdi bana hayat veren insanların değerini değerimle birleştirerek olumlu yaklaşmama neden oldukları için şimdime zamanıma teşekkür ederim.

Her zorlu süreç her birimize en güzel hediyedir dediğimde bana kızmayın. Denize düşen yılana sarılır derlerken sinirlerim bozulurdu. Gerçekten de korkularımıza sarılmak durumunda kaldıkça korkulacak bir şeyin olmadığını mecburen öğreniyoruz.
Her yönden hayatımızı yaşarken yaratan kendimizden başkası olmaz. Insanların yaşamındaki tek hücreli dokuların hayat bulduğu zamanı anımsamak imkansız ve bizleri ta Anne karnına götürerek nefes almaya başladığımız o sancılı ve zorlu süreçlerde yaşama sıkı sıkıya tutunmamız için gerekli tüm donelerimizi tüm hücrelerimize kodlamışlar oluşu, bir teori olsa bile geçmişimizin her zerresinden gelen kodların hikayesini yeniden yazmaya başlamadan evel, okumamız gerektiğidir. Demek ki, var olana “yok” demek imkansızmış. Ama, değişimini sağlamak elimizdedir. İstenilmeyen bir şeyin yanına istenilen bir şey konuldu mu başka anlam taşıyacağını görerek inanabilirsin mesela.

Gelecek geçmişi aratıyorken sorgulamaya koyulduğumuz anılarımızın incir çekirdeğini doldurmaz oluşundan çıkış yolu ararken kendimizi bulmanın verdiği telaş. Onu iç huzur taşımış olmamızın kaynağı ise, olumlu telkinlerimizdir.
Buna neden olabilecek olan, empati yapma gücümüzü kullanabilir olmamızdır. Nedenlerin ardından kendimize güven duygumuzu yoklattıran hikayelerle bezendiğimizi anımsatanlara ratslamışsak, daha iyi bir hikaye için geleceğimize uzun meşakatli olmayan değerlerimizin öz kimliğimizle ölçülmesini yokladıkmı, emin olamadıklarımızın birikimleri ile yoklanılmayı reddederiz.

Hep daha iyisine odaklı kalarak zamanı ertelemek yerine en güzel olan o’an şimdimizin içinde olandır. Gün ve zamana göre bakış açılarınında yanına, önüne veya ardına farklı anlam konulacak kelimelerimiz, değişimini gösteren hayat hikayelerinle benzeştirebilirsin. Kimsemizin geçmişi ile geleceği arasındaki köprüden gelip geçerken, içindeki duygusal yaşamından eser kalmayacak hayat
hikayelerini yeniden yazma şansını yakalayacaksın. Böylece hislerimizin arasında kalan olumsuz her nedenlerin gerçek nedeninin sebep olduğudur. Her şeyin değişimlerimiz arasında iyileşme göstermesidir.
Zamanı yakladığımız an bırakmamak gerektiğini böylece anlarız. Bu kimse olmadığımız anlamı taşımamıza neden olsa bile, bir çok kimliklerin üzerine inşa edilen geleceğimizin yeniden yapılanmasına izin verdikçe yaratabileceğimizdir.

NUMEROLOG; Müjde Şener

25.10.2019
65/11/2

HABERAL KIBRISLI GAZETESI







HER ANINI YENİDEN YAPILANDIR


HER ANINI YENİDEN YAPILANDIR…

Her şeyden keyif çıkartsak nasıl olurdu? Bunu başarabilmemiz gerekirken en önemli iksir ise, önce biraz sarhoş olmamız gerektiğidir...
Mesela: olanların arasında sıkışıp kalmışsak, depresyona girmişsek ve bunalım yaşıyorken içinden çıkılmaz hal alan yaşama sıkı sıkıya sarılıpta bırakamıyorsak, kendimizde anlamamız gerekenleri görmeyi reddetmiş olmamız ve onları bırakabiliriz anlamı taşımıyor olmak bizde “farklı his ve duyguya girmek düşer.”
O halde var olan, olmayan her şeyin arasından kendimizi çekip çıkartmak, günün sonunda vereceği iç huzura ne dersiniz?
Kimsemizin hayatı can sıkıcı değildir. O nu bu duruma getiren inançların artık değişmesine izin verdiğimiz an, değişebileceğini görebiliriz. Mesela: pazıl oyununu andıran oyunu düşünün. Sizi üzen, kıran, inciten her duygularınızı bir kağıda yazıpta buna neden olma sebplerini de ortaya koyarken, değiştirebilmenin farklı yönleri ile değerlendirme yapmanın eğlenceli hal almasını sağlayınız.

Kimseden önce kendini düşünmek ilk öncülüğün oldumu, deşifre edilmesi gerekenin kendinden başkası olmadığını anlarsın.

Neden sarhoş olmalı? Içtikce sağa sola yalpalanmaktan ziyade tüm kimliğini ifşa edebilmenin verdiği rahatlıkla günün sonunda “anımsamıyorum sarhoştım” diye düşünüpte var olan, sana ait olmayanların gün yüzüne çıkışını sağladığından “rahatlamış” hissinle silkelenirsin.

Hayatın tümü okyanusta incir çekirdeğini doldurmayacak sebepleri ve nedenleri arayarak geçirmememiz gerektiğini ben anladım ama anlarken demek istediğim o sancılı yaşamın fırtınalı geçiştirmelerinede maruz kadığım zamanlardan çıkabileceğime inancımdı ve öylede oldu. Başarabileceğime inandıkça inanmayanları kendi hallerinde bıraktığım da oldu. Ne isterlerse yapsınlar demediğimimi sanıyorsunuz. Çekersin gelmez, anlatırsın anlamazsa geçmişimde beni nasıl bırakmışlarsa bende başkalarını bıraktığım zaman “beni neden bıraktıklarını şimdi daha iyi anlıyorum”. Bıraktığım o zamanın inançlarıydı. Oysa şimdi bana hayat veren insanların değerini değerimle birleştirerek olumlu yaklaşmama neden oldukları için şimdime zamanıma teşekkür ederim.

Her zorlu süreç her birimize en güzel hediyedir dediğimde bana kızmayın. Denize düşen yılana sarılır derlerken sinirlerim bozulurdu. Gerçekten de korkularımıza sarılmak durumunda kaldıkça korkulacak bir şeyin olmadığını mecburen öğreniyoruz.
Her yönden hayatımızı yaşarken yaratan kendimizden başkası olmaz. Insanların yaşamındaki tek hücreli dokuların hayat bulduğu zamanı anımsamak imkansız ve bizleri ta Anne karnına götürerek nefes almaya başladığımız o sancılı ve zorlu süreçlerde yaşama sıkı sıkıya tutunmamız için gerekli tüm donelerimizi tüm hücrelerimize kodlamışlar oluşu, bir teori olsa bile geçmişimizin her zerresinden gelen kodların hikayesini yeniden yazmaya başlamadan evel, okumamız gerektiğidir. Demek ki, var olana “yok” demek imkansızmış. Ama, değişimini sağlamak elimizdedir. İstenilmeyen bir şeyin yanına istenilen bir şey konuldu mu başka anlam taşıyacağını görerek inanabilirsin mesela.

Gelecek geçmişi aratıyorken sorgulamaya koyulduğumuz anılarımızın incir çekirdeğini doldurmaz oluşundan çıkış yolu ararken kendimizi bulmanın verdiği telaş. Onu iç huzur taşımış olmamızın kaynağı ise, olumlu telkinlerimizdir.
Buna neden olabilecek olan, empati yapma gücümüzü kullanabilir olmamızdır. Nedenlerin ardından kendimize güven duygumuzu yoklattıran hikayelerle bezendiğimizi anımsatanlara ratslamışsak, daha iyi bir hikaye için geleceğimize uzun meşakatli olmayan değerlerimizin öz kimliğimizle ölçülmesini yokladıkmı, emin olamadıklarımızın birikimleri ile yoklanılmayı reddederiz.

Hep daha iyisine odaklı kalarak zamanı ertelemek yerine en güzel olan o’an şimdimizin içinde olandır. Gün ve zamana göre bakış açılarınında yanına, önüne veya ardına farklı anlam konulacak kelimelerimiz, değişimini gösteren hayat hikayelerinle benzeştirebilirsin. Kimsemizin geçmişi ile geleceği arasındaki köprüden gelip geçerken, içindeki duygusal yaşamından eser kalmayacak hayat
hikayelerini yeniden yazma şansını yakalayacaksın. Böylece hislerimizin arasında kalan olumsuz her nedenlerin gerçek nedeninin sebep olduğudur. Her şeyin değişimlerimiz arasında iyileşme göstermesidir.
Zamanı yakladığımız an bırakmamak gerektiğini böylece anlarız. Bu kimse olmadığımız anlamı taşımamıza neden olsa bile, bir çok kimliklerin üzerine inşa edilen geleceğimizin yeniden yapılanmasına izin verdikçe yaratabileceğimizdir.



NUMEROLOG:Müjde Şener

25.10.2019
65/11/2

HABERA KIBRISLI GAZETESİ 

NABIZ ATIŞI...


NABIZ ATIŞI…

Yaptığın her şeyde, hiç bir şeyi sen yapmadığını düşünebilirsin. Sanki de içinde birilerin seni kovaladığını sanarak. Duygu ve düşüncelerinin, bir de farklı açısından değerlendirebilir olmak ve olanı anlamak yada anlamamak gibi mesela...

Bunca zamanını bastırılmış duygularınla yaşadığını bir düşün. Bugün yaşadıklarının, yaptıklarının bir de ters yüzünden hayatına bakmaya çalışırsan anlamaya başlarsın, bir şeylerin nasıl değişebileceğini.
Hayallerimizi yaratırken “olmayanı nasıl yaratabilirim ki!” deriz. Olmayana varmış gibi davranmanın ve herkese aykırı olmanın nasıl bir dünya olabileceği misali…

Yine dengeli ve uyumlu olurmuydu? Elbette, herkesin kendin gibi olmadığına inanarak değişmeyen insanların değişimi ile değişebileceğini keşfederken “iyiki olmuş” der, hayata farklı yönden güzelliklerin iyileştirici olabileceğini anlarsın. Böylece, hiç bir şeyin sana ait olmadığını anlar ve kendini “an” içinde yansıyan yaşamının hediyeleriyle buluşturursun...

Hayatını, aldığın nefesinle yaşamanın verdiği huzura güvenerek hareket etmeye ne dersiniz?

Dünü bugün yaşarken, yarın ne veya nasıl olacağını bilmeden kestirme yollardan dere tepe düm düz ilerlediğini...
Kim bilir, belkide bugününde Onu yaşıyorsun.

Yaşın kaçtır ben bilmem ama, her yaşamının bir bedeli varken, farklı zamanlarda yaş döngünle birlikte hayatı yeni baştan tanımaya başlandığını gördüm. Sanki henüz keşfedilmiş, yeni tanımaya, tanışmaya başlanıldı ve Çocuksu o heyecanı, mutluluk, çoşku ile sevinci yaşanırken nasıl da mutlu olunduğunu hissettim. O mutluluğu yakalamak neden bu kadar geç kalındı diye hiç düşünülmeden hayatın gelişi ile gidişine tanıklık ediyordum.
Öyle bir şey ki, yaşamının neresinde olursan ol!
insan olduğun an tekerrür eden içindeki cevherlerinin de biran gelir kendini sıfırlar ve yeniden başlatırken benzer benzer olaylarka karşılaştıkça zihin, algı, hissin gidip gelişindeki frekansların nabız atışı dikkatimi çekti.

Her nedenlerin ardında en kötü şey, “bize ait var olanı kaybetmek” olduğunu anladım. O zaman, sahip olduklarımın değerini görmeye ve dolu dolu yaşamanın nasıl bu kadar önemli olduğu idi. Yaşamak için edilen mücadelelerin sonuçları geçmişten topladığımız donelerimiz önemliydi.
Geçmişi bugün yaş kaç isterse olsun yaşarken gelecekte sadece anılarla yetindiğimizi farkettim. Bu nedenle var olan farkındalığın en doğru yerde kendini sana anımsatacak hikayelerini de içinde taşımanda yardımcı olur.

Hiç bir şeyi dert etmeden, nasıl mutluluğun önüne engel koymadan yaşanılabileceğini her gün daha iyi anlarken buna neden olan seni ta geleceğe götüren geçmişin içinden gelen ve zamanlarını yaşları ile ilerlemiş olanlardır.
Geçmişi geçirmiş, gördükleri ile yedikleri gezdikleri ve en önemliside çekilen fotoğrafları ile anılarını taşıdıkları zamandaki yolculukları geriye kalan miraslarıdır.
Her biri bir birinden değerli ve her yönden hayata bağlı yaşama sevdası ile donanımlı bilge insanlar...
Kısa da olsa birlikte zaman geçirme fırsatımın olması en büyük hediyem ile bende farkındalık yarattı. Her yönden hayatıma bakabilme şansım oldu.
O’ En zor olanı görebilmemin verdiği inançlarımla istenilmeyeni değilde istenilenlerin tetikledikleri güzel olan her şeyin bende kendime gelmemi sağladı.
Aldığım nefesin zenginliğini anladım.
Yetmiş altı yaş, seksen beş yaş ve doksan iki yaşında olan kişilerin arasındaki yaşamı sezinledim. Işte o zaman anladım ki hayatı “her değerli olduğu zamanı yok eden inançların ve kimyamızı nasıl olumlu olumsuz etkileyebileceğidir” Hislerimle kendimi gerektiği her yerden uzaklaştırıp yakınlaştırarak empati yapmaya başladım. Bir kez daha hayatın şimdinin içindeki hallerimiz en önemli rolü üstlendiğinden silkeleniyordum.
Her biri benim en değerli üstadım ve yansıma nedenleri ise almam gereken derslerim ile zamanda yolculuk yapıyormuşum gibi geldi bana.
Bir gün gelecek “bende böyle olacağım” derken içimdeki ses: inançlarınla geleceğindeki jenarasyonla nasıl olacağımı sorgulatırken hiç bir şeyden geri kalmamam gerektiğini böylece her yenilik ile birlikte yenilenecek dünyama uyum sağlamam gerektiğidir.

Sürekli yenilenen zamanda yolcuyuz. Takip etmek, denge ile uyum sağlayabilmemiz geleceğimiz için en doğru adım olacak. “Benden geçti” demekle yetinmektense, her zamanı takip etmek ve kolaylıkla uyum sağlamanın nasıl bir his olabileceğini gelecek zaman içinde takipte kaldıklarımızla gerçekte olmasını dilediklerinle olacaksınız.

Hayatımızın tümü sağlıklı, sıkatlı, huzurlu, sevinçli, mutlu olduğumuz andır.

NUMEROLOG:Müjde Şener

25.10.2019
65/11/2

YENİ BAKIŞ GAZETESİ 





23 Ekim 2019 Çarşamba

SENDE, SANA VERİLEN HEDİYENİ GÖR!


SENDE SANA VERİLEN HEDİYENİ GÖR!

Olmak istediğinin dışında kendini görmek istemezsin...
Haklı nedenlerin olsa bile buna neden olan düşüncelerin, algın, hislerini kısıtladığındandır diye düşünebilirsiniz.
Hayatını daha geniş açınla bakıp değerlendiremediğinden ve sınırladığın yaşamınla yaşamayı seçmiş olduğun içindir desem “tepkin” nasıl oldurdu? Direk savunmaya girer ve “ama”larınla başlayan cümlelerini sıralarmıydın? Geçmişi, şimdiye taşımış olmak ve geleceği nişan alırken hedeflediğmiz her bir nedenin parçalarını toplayarak ilerlediğimizin bilincindeyiz. Ta geçmişimizden Atalarımızdan bize hediye edilen bazı ata sözlerini anımsadıkça silkeleniriz. Silkelenmeye de devam edeceğiz. Çünkü, geçmişimizi şimdiye dek toplayarak ilerlediğimizden bugün eşeleme zamanımızdayız...

Sürekli birileri taradından yönlendirilmeyi seçerken yaşarız aslında. Birçok farkında olamadığımız kendimizi yönlendirebileceğimiz yeteneklerimizle birlikte daha başka henüz farkedemediğimiz kendimizdeki yeteneklerimizleyiz

Kendimize biraz zaman tanıdıkça enerjimizi tanımak, o’nu doğru kullanmayı öğrendikçe kendimizde farkına varamadıklarımızla yaşamı kontrol altında tutabiliriz. Bu süreçlerde zihinsel ve hissel korkularımızla karşılaşmamız doğaldır.

Yılların birikimlerinden bir anda hop derkenden senden çekip gitmesi imkansızdır. Lakin, her sürecin anlama, algılama, hissederken alıp kabul etmen, onaylaman ve teşekkür edip yollama evrimini yapman gerekir.
Bu süreç sandığın kadar zor değildir. Olumlamalarınla rituel şeklinde kendini kabullendirinceye dek devam eden bir süreci olur. Kimi sabırsız olduğundan uzun ve meşakatli geçişler yaşar. Kiminede eğlenceli ve keşif hale dönen değişim dönüşüm ve farkındalık getirir.
Sen hangisi isen o’ sürecin uzun mu, kısa mı süreceğini kendin kestirebilirsin.
Eğer uzun olanı seçmişsen ve sabrınla sınanıyorsan, günün sonunda kolaya dönüşmesini tercih etmişsen. “ben kısa, eğlenceli, keşifci olanı seçiyorum. Beni zorlayan, sabrımla engel koyan duygularımı yıkıp yaratımını iptal ettim. Bu bana ait değildir” diyerek anımsadıkça tekrar tekrar edebileceğin rituelini sürekli bir yere yaz ve oku…

Önemli olan bize Anne karnından başlayan yaşam enerjimizin hediye edilişidir. Hepimizde var olan şifa özelliklerimizle dünyaya gelirken o’nun ne olduğunu ve nasıl kullanmamız gerektiğini bilmeden yaşamanın verdiği sıkıntılardan arınmamızdır.

1- Farkındalığımızla farklı zamanlardan bugüne taşımış olduğumuz genetik kodlarımızda dahil her şeyin üstesinden gelip hiç bir şeyden bir habersiz yaşadığımız zamanları iptal etmeliyiz.
2. Özel yetenek hepimizde vardır. Duyularımızın hediyesi, algılarımızın geçmiş ile şimdiki sürecine gelinceye kadarki yaşam rotasıdır. Hangi zamanda nerede kimlerin sözleri ile incinmişsek, yargılanmış isek, eleştirilmiş isek ve “ben bilmem, ben yapamam” diye kendimizi cezalandırmışsak Farkında olmadan edilen sözlerimizin arasında kendimizi kilitlemişsek o kilitlerin açılmasını niyet ediyorum ve “ben bendeki özel yeteneklerimi kullanmayı seçiyorum” diyerek olumlu telkinlerimizi kullanarak yazıp çizip oyunumuzu oynadığımız bu yaşam çarkımızın içerisinde “iptal” edip, “fes” edip te kendimize uygun olabilecek her şeyn üstesinden “korku” olmadan eğlenerek neşeli ve ihtişamlı olarak yaşam kulaçlarımızı atabiliriz.

Sanatcıyız biz… her şeyden azar azar kendimizi geliştirdikçe büyüyen ve güçlenerek hayatımızı şekillendirebiliriz.
Insanlar ve rolleri: çevremizde her birimizin bir birini yönlendirmesi, duygumuza dokunarak ilerlememizi sağlarken, incittiğimiz duyguların başkalarını tetiklemiş olması inanılmaz ama gerçektir.
Doğanın kanunları halinde işleyerek, yaşamın rituelleri arasında gelişimimizi tamamlarız. Değişim her şekilde her an olağan bir güçtür. Sürekli değişim ile değişebilirken sadece istediklerimize odaklı kalıp, istemediklerimizi rafa kaldırarak o’nun da zamanı geldimi kullanacağımız yerde muhafaza edebiliriz.
Hiç bir şeyden emin olmadığın zamanlar, kendinden ödün vermeyeceksin. Her insanın kendi yaşaması gereken doğru bir rotası olurken, senden ona, ondan sana giden gelen her hikayenin bir birini tamamlama süreci, içinden geçirdiğin duygu, algı ve hislerinle buna yön bulabilirsin. Böylece ağzından çıkan her sözün kimliğinle ne kadarının bir birini bağlamasından emin olman zamanını çalmayacak kadar anlık periyotlarınla olur olgunaştıkça değişirsin.

Zamanı yakalamanın en basit yolu: formüllerimizin doğru ve kestirme yollardan bize ulaşmasını sağlamaktır. Fiziksel, zihinsel, ruhsal, duygusal, hissel var olan her şeyinle sahip olduklarını tanımak…
Kim olursan ol kendin ol!
Bu sanatının geriye kalan kısmında kendine çeki düzen verebilme evrelerinin arasında sıkışmış kalıplar, tabuların, genetik kodların, inançların, korkularınla olumlu olumsuz var ettiklerinle sıkışıp kaldığın noktandır.
Geçmişinden şimdine taşımış olduklarınla nefes almakta zorlanabilirsin. Fiziksel sıkıntılarınla baş edemedikçe sağa sola giderek çare arayanda olabilirsin... Sebepsiz nedensiz dile getiremediğin her şeyin sendeki olumsuz reaksiyonlarınla o’nun gerçek, içimizdeki inançlarımızla oluşumuz ile silkelendiğimiz anda olur. Taşıdıklarımıza bağımlı oldukmu bırakmanın zorluklarının arasında sıkışıp kalabilirizde. Daha birçok hayat hikayelerimizi şekillendirebilecek başka yeteneklerimizle dünyaya gelişimizleyiz.

Biraz kendimize yönelebilmiş olmak ve kendimize çeki düzen verebilmemiz kimliğimizi taradıkça, silkelendikçe altından bir çok çevherlerin çıktığını görmeyi seç!

NUMEROLOG: MÜJDE ŞENER

24.10.2019
64/10/1

HABERAL KIBRISLI GAZETESİ

22 Ekim 2019 Salı

GEÇMİŞ, GELECEĞİMİZİN ZIDDIDIR




GEÇMİŞ, GELECEĞİMİZİN ZIDDIDIR.

Geçmişimiz ile gelecek arasındaki bağlantılarımızın hayatımızı nasıl tetiklediğini anlamak isterken içinde boğuluruz.

Gelecek kaygılarımızın oluştuğu bu dönemlerde her birimizin içindeki merhamet duygusu inanılmaz sarsıntılı geçişlere sebep olurken bizi yoklamaya devam eder. Sürekli geçmişi anarken şimdinin yansımalarının farklılığı içinde eskiyi aramaya başlarız.
Anılar içimizi cırmaladıkça kendimize geliriz. Şimdinin ve sonranın uzantıları istem dışı aklımıza kodlanırken gerçekte olmasını tercih ettiklerimizin dışında yansımalara sahip oluruz.
“Geçmiş, geleceğimizin zıddıdır.” Var iken yok olmanın zamanı yoktur... Hangi zamanın tekkerrürü içindeysek, O’ zamanı yoklamanın verdiği ile şimdimizle sınanmaya koyuluruz.
Tüm yaşamımızı harekete geçiren geçmişimiz ile gelecekte var olan, yaşama sebebimiz olmaya meyilli ve her şeyden nasıl dersler alınması gerektiğini anlamamız gerektiğini farketmektir.
Insanlarla olan ilişkilerimizin deşifre edici yönlerini kullanarak ters yüz ettiğimiz ama, her derinlere bizleri taşıyarak duygumuzu bir şekilde tetikledikçe anlamsız gibi gelenlere, yeniden hayat vermeye koyuluruz.

Hislerimizle zamanı tek düze yaşamadığımız gibi, ileri geri yansıyana karşılık enerjimizin değişmesini farkederiz. Adrenalin patlaması yaratan yansımalarla tetiklenmelerimizdir aslında. Her birimizin en değerli olduğu, bugün değişmeyene ev sahipliği yaparken birileri tarafından deşifre edilişimize minnet duymamız gerektiğidir. Iyiki oldu diyebileceğimiz o anı yakaladık mı etrafımızda olan olmayanın hayrımıza olabileceğini görmemizi sağlayan ipuçlarımızdır.

Tüm yaşamımızın en güzel hale dönüşebilmesi: gerekli donanımlarımızın gereksiz olanlarla yüzleşirken, sebepsiz gelmemeleridir.
Her birinin bir birini tamamlama süreçlerinde ise, içsel olarak taşımış olduğumuz saatli bomba gibiyiz.

Kim isterse olsun kendimiz olabilmemizi gerektiren, bir çok hayat yaşam donelerimizin bizimle oluşudur. Kimliğimizi ifşa ettikçe altında sana, bana, bize ait olmayanlarla “bunca zaman ben nasıl yaşadım” demeye başlarız.

Kendimize gelmemiz ve her yönden hayatın bize hediye edilişinden minnet duydukça mutlu oluşumuz hislerimizi de olumlu yönde hareket etmesini sağlar.
Bu gelişe göre duyduklarımız arasındaki bağlantımızı hissederek tanımlayabiliriz. Sebeplerin dejavuya dönüşmesi, her olayın tekrar tekrar yansımasından bazen hoşlanabilirizde ama bunun tersi olurken “neden hepde benim başıma gelir” demeye başlarız.
Güzel olanlar daima iç huzur getirirken bırakmak istemeyiz. O na alıklanlık edinirken bağımlılığa dönüşmesini sağlarız. Bağımlı oldukcada bırakmamız olanaksız olur. Her geçmişin gelecek içindeki farklı olgunlaşma süreci birgün yok olacak. Böylece hiç bir şeye alışkanlık edinmemek, bağımlılığımız hale dönüşmemesi için ise olanı o an olduğu gibi kabul edip sevmenin nasıl bir his olduğunu farkedelim.

Harekete geçmeyi bekleyen duygularımıza yerleşen Atalarımızın mirası: inançları, kalıpları, genetik kodları ile nereye kadar kaçabiliriz. Zamanı yeni baştan başlatarak acabaları ortadan kaldırıyoruz belkide ama öyle olmaz. Hislerimizin harekete geçiyor oluşu ile sınırlarımızı aşmamızın sebeplerini ortadan kaldıramayız. İç içe geçmiş ve geleceğimize uzanan genetik kodlar, farkında olmadan farklı zamanlarda benzer duygularımızla, sözlerimiz, düşünceler fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak bizi yönlendirmeye başlar. “bu ben değilim. Ben sen değilim. Bu düşünce, bu his, bu algı, bu genetik kodlar bana ait değildir...” gibi değerlendirmelerimiz ile harekete geçmek farkındalığımızın kontrolünün elimizde oluşunun habercisidir. Dile getirdikçe deşifre edilecek inançların yeni inançlarınla olması ise, kendine hediyendir.

Yaşamayı seçmiş olduğumuz gibi yaşarız bu hayatta. Hiç bir şeyin ne kadar kolay veya zor olduğunu anlamak istemeyenlere anlatmamız zordur evet. Ama, değişimi isterken nasıl değişebileceğini bilmeyenler için bu değerlendirmeler ışık ve yol olacak. Her birimizin aradığı bir yol vardır. O yol ise, içsel dünyamızın aydın tarafında kolaylıkla ilerleyebilmektir. Buna engel olan veya olmaya meyilli olacak her şeyin tek kalemle yazılıp üzerinin karalanmasında ki rollerimiz farkındalıklı olmaktır.
içsel olarak bizleri olumlu olumsuz tetikleyen ve kurallarımız hale dönüşen duygusal, ruhsal dünyamızın içinde sıkışıp kalmamak elimizdedir.

Iyi bir yaşamı veya hayatı seçmek, gelecek nesillere taşımış olduğumuz genetik kodlarımızla birlikte mucizevi tercihlerimizle yeniden hayat verebiliriz. Bu inanç sende varsa o nu alıp kullanmayı seçerken kendin için hayatınla ilgili neler yapabileceğinin formüllerinin peşinden git.

NUMEROLOG:Müjde Şener

23.10.2019
63/18/9

HABERAL KIBRISLI GAZETESİ 

KENDİN OLMA SANATI

KENDİNİ OLMA SANATI: SANA VERİLEN EN GÜZEL HEDİYE Bir sabah uyandığında aynada kendine bakıp "Ben kimim?" diye sordun mu hiç? Y...