31 Ocak 2020 Cuma


HİÇBİR ŞEYİN
YAŞAMANIZI ENGELLEMESİNE İZİN VERMEYİN…

Zamanı ne kadar doğru kullandığımızı sorgulamak en zor detaylara kadar bizleri kendi zihnimizden kopartarak vizyonumuzda gezinmeye başlar olmamız, inançlarımızı yeniden hareketlendirdikçe yaratmak. Zanaatımızı icra etmemiz ise, tıpkı “hayat yaşam sanatı” gibi tüm yaşamımızda bizimle değişimlerimizle gelişir.

Her yerde her şeyden her dokunun bir biri ile benzeşmeleri olurken, bilinçsizce ağzımızdan dökülen sözler, cümleler, tekrarları ile bizi kabuğumuza yönlendirir.
Yaşama sebeplerimizi anlatan hikayemizi görmemiz ile direndiklerimizin önümüzde siper alması nedendir? Bugüne kadar hiç sorgulamışmıydınız? Zamanın içerisinde akışına göre ilerlerken tüm bunlara sebep olan nedenlerimizi de yoklamaya başlar, gelişen her olayla birlikte analiz ederek anlamaya çalışırız. Ama tüm bu verilerimizin kendimizle alakalı olduğunu bize anımsatan içsel, ruhsal, duygularımızdır.
Tümden geçmişimizi irdelemek yerine inatcı tavır ve tutumumuzun kolayına kaçarak reddettiğimiz senaryolar olmuştur. “Ben oynamam, ben bilmem” derken. İşin aslı bu kaçışımızdır. Kolay sandıklarımız o an “kestirme”den zamanımızı erteleyen olur.
İNSANLAR BENİ MUTSUZ EDER… “bu sözler bana ait değildir” Söyleyen danışanımın ağzından istemeden de çıksa ruhunun daralışı, kelimelerine haikm olamayan “ego”sunun hükmeden olması ve, sahiplenemediği fiziksel, zihinsel, duygusal, ruhsal tüm yaşamının anahtarını teslim ettiği gerçeğini yansıtıyordu kendine.
Buna neden olan neydi? Ardına saklandığı, o inancına bağımlı kaldığı nedenini yaşamı boyunca sahip çıkması ile kurban pskolojisi oldu. Ve, O’nun üzerine kurduğu yaşamını sergiliyordu.
Tüm geçmişini geleceğe taşırken benzer şeylerle, hatta her gün için daha fazlasını biriktirdikçe ilerliyordu aslında.
Tehlike çanları kimin için çalıyor? Elbette kendinden başka kimsenin değildir.
ÇEVREMDEKİ HERKES MUTLU!.. iyi ya! güzel olanın sana görünür olması farklı açınla bakıp görmemize ve yansımalar ise bizlerin geri dönüşüm parçasıdır.
“Kendimize dönüpte ben herkes değilim ama onlar gibi olmamı engelleyen nedenin önümden çekilmesini istiyorum, talep ediyorum, arzu ediyorum, emrediyorum” diyerek kontrol dışı hikayelerimizin hükmeden olmasından farkına vararak kurtulmak gerekir.
Danışanımın sabırsız olması, olayların bir an evel olacaksa olması gerktiğini ve sürekli başkaların dedikleri, yaptıkları ile denge oluşturmaya çalışan alt yapısını deşifre edebilmemiz için onun içerden kapılarını açabilmesi gerekiyordu. Ama, hiç bir şey yapmadan, oturup beklerken o sihirli değneğin kendine dokunarak “bir mucize” derken ayni yerde saymayacakmıydı?
“Nerede hareket orada bereket” derler ve her insanın bir adım atarak geçmişin yükümlülüklerini farkederek bırakmaya gönüllü olması gerekiyordu ki hafifleyebilsin.
Bu kapının içerden açılabileceği yerde sadece talep edip istemek ve olmayınca doğru zaman gelmedi dememiz kaçışdır.

Bugün kendimiz için ne kadarımızın bilincinde ve farkındayız?
Her şeyin yüzeysel yaşar olmanızı ne kadar anlam veriyoruz ve bunun değişmesinde kendimizdeki anahtarımızı doğru kullanalım:
EMEK VEREREK, SABIRLI OLARAK, PES ETMEDEN DÜŞE KALKA DİM DİK AYAKTA DURMAYI ÖĞRENEREK SADECE KENDİNİZ İÇİN BUNU BAŞARMANIZ GEREKİR. ( değişimimiz: kendimizden başkası için değildir.)

“DOĞRU ZAMAN GELMEDİ HERHALDE…” Değişmemiz için doğru zaman arayışına girmeyelim. Çünkü, doğru zaman şimdidir.
Düşündüğümüz an gerçekleştirebileceğimiz andır. Her insan kendince fikir sahibidir. Her olayın diğer yüzünden ve farklı açısından dile getirerek anlatabilir yada görsel olarak bir şekilde rollerini oynarken uyanış yaşarken farkedersiniz.
Saklı kalmış duygumuzun düşlerimizden gelip giderken hayallerimizi süslemesi ve ona ulaşmamızın zor olduğunu, olumlu, güzel olanın önüne konulan dirençlerle dengelerinin bozulmaması gerekir.
Bu zihinle, algısı ile dirençlerinin muhalefete dönüşür olması. Bir yerden sonra durağan bir yaşama saplanıp kaldığımızı görebilirz.

Zamanımızı karanlığa değil ışığa yönlendirebilmeliyiz.
Kimsenin yaşaması gerekenlerin önünde durmayıp sadece kendimizi bize gösterecek kadar sabrımızla değişmek (irayetimizi) sergilememiz gerekiyor. Böylece, etkilerin ardından olumsuz yargı veya eleştirilerimizin bize ait olmayan parçaları toplayarak zamanı yakalamamız kolay olur.
Hiç bir şey kendinizi yaşamanıza engel olmasın. Bu düşünceniz ile çevrenizden size yansıyan olumlu veya olumsuz her nedenlerin hükmedici olmamasını akışta ve kolaylıkla yaşama sevginiz ile bakarak gördüklerinizden keyif alarak yaşama sıkı sıkıya tutunmak eğlenceli olacaktır. Sahip olduklarımız en değerli hazinelerimizdir her gün için onlara ilaveler koymak ve bir birlerini besler olmaları ile zenginliğnizi elde etmeye başlarsınız. Geleceğimize bırakabileceğimiz en güzel mirasımız yaşam kalitemiz ile kendimizi ödüllendirdiklerimiz olsun.
“Ben sağlıklı, sıhatli, huzurlu, mutlu, başarılı, zengin, sevgi ve aşk ileyim…”

NUMEROLOG: Müjde Şener

2.2.2020
26/17/8

HABERAL KIBRISLI GAZETESİ 

BAŞKALARINI DÜŞÜNÜR OLMAMIZ BİZİ DÜŞÜNCELİ Mİ YAPAR?


BAŞKALARINI DÜŞÜNÜR OLMAMIZ BİZİ DÜŞÜNCELİ Mİ YAPAR?

Dünyamız Güneşin etrafında dönüşü ile oluşan mevsimlerle zamanın bize hediye edilişinden ne çok anlamlar türeterek yaşıyoruz. Böylece, kendi kaderimizin düşüncelerimizden, duyguya, bilinçten bilinçaltımıza kadar geçişlerin zamanda bize hangi anlamların yüklenilişi ile samanyolumuzu oluşturuyormuşuz.
Bu gelmişin içinde gelecek yaşam yollarımızı aradıkca düşe kalka sağa sola savrularak ayakta durmaya çalıştığımız gerçeğimizi kendimizle ne kadar örtüştürebiliyoruz.
“Hikayelerimiz sonsuz ve sınırsızlıkların içinde benzer olanlarla her gün daha iyisine attığımız adımlarımızla gelişir”.
Olgunlaşırken kim olursa olsun, sebep aramadan, “neden” diye sorgulamadan ileriye doğru atacağı adımlarda kendimizi keşfedeceğiz.
Bir başkaları adına attığımız adımlar, bize ait olmasada, kendimize çeki düzen vermenin yolu: düşmek olmamalıdır.
Başkalarını düşünür olmamız, bizi düşünceli mi eder? diye düşünüyoruz. Kendimizden başka başkaların haklarını savunur olmamız, zamanımızın büyük bölümünde bizi kendimizi bulabilmemiz için sürekli sağa sola savrulur olduğumuzu anlayabilmemiz gerekir.
Ama, yok “ben düşünceliyim” diyorsan günün sonunda seni düşünen kimseyi yanında bulmayınca “yalnızım, kimsem yok!” demeye başlarsınız.
Hayatın yaşama sebeplerimizin öncülüğünde kalmak gerekir.
Mesela: bugün kendin için ne yaptın?
Kimler için yaptıklarınızın size karşı kullanılır oluşundan duygularınızın nasıl tetikleniyor?
Her bir nedeni bir birine bağlarken, çözmeyi unutmamalısınız. Her bir nedenlerin ardındaki minik bir sebep, koskoca dünyanız size alt üst etmeye başlar. Bu kendi arzunuz, taleplerinizden meydana gelir.

Her nedenlerin ardındaki kaynak, en önemli yaşama sebeplerimiz olurken, çeşit bin türlü virüs ile mücadeleye girebiliriz. Illa bir şeylerin ters gidişi ile dünyamızı tehlike altında tutan, bizi zan altında bırakarak zorlu bir süreçten geçmek durumunda kalabiliriz.

Her inişin bir çıkışı vardır ve her çıkışımızda daha bir başka uyanışlara girerek farkındalıklı oluruz. Bu bizi daha güçlü yapar. Belkide, kaybettiklerimiz olacak, belki farklı bir zamanda yeniden karşı karşıya gelecek ve başka bir gözle, bilinçle, algımız ile değerlendirdiklerimizle yansıyan her şeye güzel bakmaya başlarız. Ve öylede olur.
Gerçekte inançlarımızın törpülenmesi demek: tüm geçmişimizi süzgeçten geçirerek kendimizi görebildiğimiz her alanda, başka bir ayna ile yansımalarla karşılaşır oluruz. Böylece etrafımızdaki olayların bize nasıl katkısı olabileceğini gözlemleriz.
Zamanı taradıkca bize öğretici olan hayat okulumuzdur. Kendi gücümüzü kimseye teslim etmemeyi öğreniyorken. İnsanlarla olan ilişkimizde her kafadan çıkan sesler elbette kendi doğrularımız ile mücadelede oluşumuzdandır.
Bırakamadıklarımız: tabularımız, akıl, mantık, şuurumuzun hakimiyetimizle duygu vede düşüncelerimizle, sözlerimiz, inadımız vb… gibi daha bir çok dirençlerimizin kurbanı olabiliyoruz.
Hiç kimse göründüğü gibi değildir. Saklı kalan duygularımızın gün ışığına çıkışı ile silkeleniyor oluşumuz vede direnen bilinç yapımız, korku tüneli misali içsel savaşan virüs: fiziksel zihinsel ruhsal olarak tümden içsel zehirleniriz.
Kaybetmek, sancılı geçen zamanımızın kurban psikolojimizle travmalar ve daha bir çok mücadele içerisinde kaldığımız nedenlerimizdir.
Böylece, gerçek değerimizin nerede ve kimlerin elinde olduğunu farkedip ona göre olayları ve gelişen sebeplerin önü ardını tarayarak, en küçük bir tıkanıklığı dahi evire çevire kontrol etmemiz gerektiğini vede geçen zamana rağmen bir şeylerin tam ve güzel, iyi olması gerektiğini bunu eksenimizde bulunan kişilerle tamamlayıcı olunacağını o zaman biliriz.
Arada kaynayan bilincimizde, var olan olaylar, yaşama kaynağımız yada tutunduğumuz dalın kırılma noktası: korkulardır. Her korkunun ardına bakıp öteledikçe birçok farklı nedenlere ev sahipliği yaptığını gözlemleyebiliriz. Kimsenin hayat yaşam fırtınası gelişi ile gidişinden dersler alarak sebep kaynağına ulaşmak mümkün olur.

Kurbanı olmuş olduğumuz bir nedenin minik bir dokunuşla değiştirdiğimizi farkedince olabilecek olanları görmemiz ile bir çok “duygu karışımları” arasında yolumuzu bulmaya çalışacağız.
Ancak önceleri nedeneleri zorlayan olmak yerine, tıkanmış sebeplerimizin farkedilişinde, yaşama sebeplerimizin “incir çekirdeğini doldurmayacak nedenle probleme dönüşmemesini sağlayabilmek, gördüğümüz imkansızlıkların önü veya ardından yansıyor olmamasındandır.

NUMEROLOG. Mujde Şener

1.2.2020
25/16/7

HABERAL KIBRISLI GAZETESİ 

30 Ocak 2020 Perşembe

İYİLER HAYATIMIZIN HER ALANINDA DAİMA VARDIRLAR.


İYİLER HAYATIMIZIN HER ALANINDA DAİMA VARDIRLAR.

Olumlu olumsuz her yaşamın bize katkısını anlamak istediğimiz kadarı ile donanımlıyız. Kimse için değişmediğimiz şu dünyamızda başkaların dedikleri için gelip giden zamanın değerini öneminin kıymeti içinde hep sorgularız. “Senin bana katkını alıp kabul ederken, benden sana giden geleni sen alabiliyormusun?”
En zor sınavlarımızı en iyi ve eğlenceli hale dönüştürmek bizim için keyifli olması gerekirken bunu zorlayan, olumsuz nedenlere takıntı yaparken enerjinizi aşağıya çeken birileri illa olacak. Olsun da! Benzer benzeri çekerken kendimizdekini alıp kabullenmeyi ihmal etmek, İlla ayni dozajda olacak diye bir şey yoktur.
Lakin bıraktıkca ve ardını üstelemedikçe kimsenin enerji alanında olmamaya ça
lışırsınız. Böylece kimsemiz direndiklerimizin bize ait olmaması kadar, kendimizide bazı başkaların kontrollerden arındırmaya başlarız.

Iyi insanlar hayatımızda herzaman var olacak elbette. Onlar canınızı acıtacak, sizi sinirde edecek zamanınızıda çalacaklar. Duygularınızı dahi yoklamanıza nedenler olacaklar. Her hikayenin bir birinin ardını yokladıkca ortaya çıkan benzer hikayelerin geçmişinizle alakalı tıkanıklıklarının bugün değişmesi ile, dengelerin bir birinin üzerine oturması uyanışlarımız olacak. Bu tetiklenişlerin değişimimize ışık olması dengelerin yerli yerine oturması, ihtiyacımız olan her şeyimizle kendimize gelmemizi sağlar.

 Iyi bir iz üzerindeylen çıkan sorunların dengeleri bozmaya çalışır olunması enteresan değil mi?
Öyle bile olsa bize ait olmayan enerjiyi kesmek gerekirken sizde bunu yapın.

"Sen bana ait değilsin. Sen ben değilsin. Bu enerjiyi kesiyorum, kesiyorum, kesiyorum..."

En önemli gelişmelerimiz nedr bilir misiniz? Kabuğunuzdan çıkmak ve doğru yaptığınız bir şeyin yanlış olduğunu size anlatacak küçük sebeplerin probleme dönüşmesidir. Öyle olunca “pirinçten taşları ayıkla” deriz kendimize ve, Sürekli değişimlerin arasında kaldıkmı cevapsız kalan hikayelerimizin bizi nereye götüreceğinide bilemeyiz.

Her değişimin artıları ile eksileri olacak. Olmazsa olgunlaşamayız elbette. Ancak, bu süreç canımızı acıttıkca suskunluğumuz çözülmeye başlar.
Dikenler arasında yaralanarak ardından yaramızı saracak merhemi aramaya başlarız. O caresizlik ile nereye nasıl bakıp kendimizi nasıl taşıyabileceğimizi sorgularız.
Taşımış olduğunuz nedenler gibidir var ettiklerimiz ve kimseye karşı gelmeden, herkesin iyi oluşu ile, farklı baktığınız olayların ardında düşüncelerinizi nasıl beslediğinizi farketmeniz gibidir her şey.
“Bu bana ait değildir” deriz.

Kimsenin hayatınızın bir parçası olmasını dilemez, istemezsiniz fakat size yetişmeye çalışan ama yetişemeyen bir kimsenin kaprisi ortasında kalmak nasıl bir dirençle karşı karşıya kaldığımızı, yanlışı içinde doğruluğunu kanıtlamaya çalışan birileri ile münakaşa içinde kalabilirsiniz.

Her sözlerinize muhalefet olmuş bir kimsenin hayatınızdaki rolleri: nerden size yazılmış hiç düşündünüz mü?

Kaprisli, Ego’sal olarak geçmişinin hesabını sorarcasına kabullendirtmeye çalışılması, hikayelerinden sadece sancılı olan kısmını iyileştirecek ve o süreçlerinin şifalanmasinda baskalarından medet umarak istediğini alabilinceye kadar merhemini arar gibidirler.

Bu gibi insanların kişiliklerinin değişememesi yada değiştiremediklerinden, İyileşmesi: atacağımız her admlarda bizi alt etmesi ile kendi mucadelesi olur. (Buna musade ettigimiz icindir) Oysa, Tercihlerimiz bu değildir.
Böylesi hiç değildir. Her insan özde IYI dir.
öylede olsun!

"Üzüm üzüme baka baka kararır" ancak, kimlerin sizinle ilgili değerlendiremediklerine öncülük ederek savunmalar veya ego çatışması arasında kalmış onunla beslenir oluşunu farkettiğiniz zaman geri durmak en doğru adımdır. Iyi bir insan olduğunu biliyorsunuz...

Sahip olduğumuz taşımış olduğumuz kimyamız ile, imkansızlıklarımız ile donanımlı olamamamız,  çevremizin kendi gelen yansımaları ile toplama briktirme özelliklerimizin olması, olayların ardından kendimizi bize gösterecek hikayelerin hakimiyetinde olmak. Olası olaylardan sınırlar arasında yoklanılmayı bekleyen oluruz.

Kaybedilen hic bir sey yok aslında zamanın iyileşmesi icin siz kendì ICINIZDEKI kimyanizi sifalandırın.

Benden sana senden bana giden gelen her yansımayı SEVIYORUM...

Sen kimsin? ben kimim? biz kimiz veya nerede kimlerle nasıl bir yaşam kulvarı içinde olmamız gerektiğin anlatan hikayelerimize kadar içsel, ruhsal, duygusal yoklanılmayı hep bekleriz.

Biz icin önce “ben” olmayı bilirsek birliğimizin gücü ile donanımlı olmaya başlarız. Böylece her şeyde birlik beraberlik içerisinde çocukca kapris, egosal olarak direnç ve memnuniyetsizlik te getirmez oluruz. Varlığımızla tam ve bütün koşmalıyız...

Tüm yaşama sebeplerimizin hayat bağlantılarımızın bir birini beslemesi ile yaşam yolumuzda güvenle ilerlemeye başlarız.
Unutmayalım ki, hayatı her alanımızda kopyaliyoruz...

NUMEROLOG: Müjde Şener

31.1.2020
54/18/9

HABERAL KIBRILI GAZETESİ 

OLMAYAN BİR ŞEYDEN KENDİNİ SORGULA...


OLMAYAN BİR ŞEYDE KENDİNİ SORGULA…

Her gün ayni değilsiniz. Içinizdeki o durağanlığı fitilleyen istek, arzu, inançlarınızdır. Her gün ayni olanın sizde değişimine sebep ne oldu?
Olaylar mı, insanlar mı, gelişmeler mi? Vb.. gibi bir çok nedenlerinizi alt alta koyarak mercek altında tutabilirsiniz mesela. O zaman nerede ve ne zaman nasıl bir çizgide ilerlediğinizi onu nasıl değiştirebileceğinizi aramaya başlarsınız.

Herkes gibi biz de her gün farklı bilinç, algı, his ile uykudan uyanmaya başlarız. Biri bizi uyandırsın diye değişen algılarımız ile, duygularımızı alabora etmeyi başarabiliriz mesela.
Bunu nasıl mı yapabiliriz? Var olanı önce kabul ederek ve teşekkür edipte “benim sana, seninde bana bundan böyle ihtiyacın yok!” diyebilme şefaflığımızın olması gerekir. Böylece, ne zaman “Evet” yada “hayır” diyebileceğimizi idrak edebilelim.
Kimse için değiştirmeyeceğimiz inançlarımızın günün sonunda her şeyi kendi istediklerimiz gibi yaratabileceğimize inanırken en büyük gücün, algılarımızın hakimiyetinde olmanın bilinci ile bilinçaltımıza hükmetmeyi başarabilmektir.
Kendimizi mercek altında tutmaya, her an için devam ederek başlayalım.
Kendimiz için sadece istediklerimize odaklı yaşamaya başlarken ardımızdaki inançlar, sandıklarımızla önümüze sınır koyduğumuzu farkederek algı, his, düşünce, istek, önyargıları tek tek sınırımızın önünden çekelim veya çekilelim. Bu bizim rahat hareket edebilmemize yardımcı olacak ama, önce buna nden olan inançlarınızı algılarınızdan yoklamaya başlayım ne zaman nerede ve neden bu düşüncelere takılıp kaldığınızı bilmeniz gerekir ki zaten biliyorsunuz hatırlamayı ve teşekkür edipte BENİM SİZE İHTİYACIM KALMADI SİZE İYİ YOLCULUKLAR DİLİYORUM DERKEN ÖZGÜRLEŞTİRDİĞİNİZ İNANÇLARINIZIN HAFİFLEMESİ GEREKİR. (Kısacası: hiç birine bağımlı kalmayınız)
Zamanı yok yere harcadıkca algılamamızı bırakmadığımızı biliyoruz. Sanki daha dün gibi ihtiyacımız olan, iyi bir düelloda kendi ektiklerimizden kendimizi arındırmalıyız…
“İnsanlar la olan ilişkilerinizde birileri size güven duydumu o en büyük kazancınız olur”.
Günün sonunda açılan kapılarınızın başlıca nedeni: uzanan bir elden ziyade mucize dediğiniz, şanslıyım diye düşündüğünüz ve önünüze yargı koyarken düşünmeden ağzınızdan çıkan sözler, kelimelerinizin sizin ona doğru attığınız adımlarınızdır.
Hep daha iyisi için birşeylerin doğru gitmesi gerekmez. Sürekli derslerin içerisinde kaldık mı olumlu olumsuz olan her nedenlerin bize katkısı ile farklı bir başka algı, inançların taleplerimiz karşılığına gelişidir. Böylece, her dilediklerimizin yada talep ettiklerimizin düşüncelerimizden, sözlerimizden ve yansıyan enerji, frekansların denge ve uyumu ile hareket ediyor oluşumuzu farkederiz.
Ben kimim? Neyim ve kimlerle nereye doğru ilerliyorum? Kimler benimledir? Yada ben kimlere nasıl katkı vermiş alamamış yada aldıklarımla ne kadar hızlı olumlu sonuçlarelde edebilmişim. Kimler kendince ne kadar katkı koydu? Tüm bu sorular kimseden bir beklenti olmadan kendi gelen oldumu tam olarak seni, beni, bizleri tamamlayan doğru frekanslar içinde olduğumuzu bize anlatıyor. Günün sonunda bir de bakmışsınız ki kendinizi düşünerek kanca attığınız bir yerde kendi çabalarınızla ne kadar ilerleyebilmişseniz yol alabildiğinizdir. Olmayan hiç bir şeyde başkalarını suçlamak yerine kendinizi sorguya çekebilirsiniz.

Iyi ve kaliteli yaşama uyanırken bolluk bilincinizin içinizi sarıyor olmasını kim istemez ki. Bolluk bilinci her şeyimizle tam ve bütün olabilmektir. Bir nedene takılmadan sadece olacak olanı olumlu besleyen zihin yaımızla kendimize gelmenin formülünü keşfederek.
Bu bilinç ile uyanabilirsiniz. Kendinize çeki düzen vererek çevrenizden size yansıyan her olan olmayanın akışında ilerlediğiniz yaşam yollarınızdan dersinizi alarak. Iç huzur, sevgi, sevinç, neşe çoşku, mutluluk vede başarı çanları atacağınız bir adım ileriye gitmenize vesile oldumu kazançlı olan önce sen olursun. Ardındn ekseninizde bulunan herkestir.

TÜM YAŞAMIMIZDA HERŞEYİN EN İYİSİ VEDE GÜZELİ DOĞRU OLANIN OLMASI İÇİN BİR YAŞAM FIRTINASI İÇİNDE DÖNER DURURUZ. KENDİ AYAKLARIMIZIN ÜZERİNDE DURABİLMEK, HAYATI KALİTELİ YAŞAMAK, İÇ HUZURU BULABİLMEK HEDEFİMİZ OLUR. BİR BİRİNE ULANMIŞ HALKALARIN ÖNÜNE VE ARDINI YOKLARKEN SAĞLAM TEMELLER ÜZERİNE KURMAYA ÇALIŞTIĞIMIZ DOĞRUDUR. O ZAMAN SENDE BİR ADIM KENDİNE İLERLE…

NUMEROLOG: Müjde Şener


31.1.2020
54/18/9

YENİ BAKIŞ GAZETESİ

29 Ocak 2020 Çarşamba

HERKES HER ŞEYİ YAPABİLİR Mİ?


HERKES HER ŞEYİ YAPABİLİR Mİ?

Herkes her şeyi yapabilir mi?
Neden herkesinde yapabileceği kadarını yapması gerektiğini bilmiyor?
Herkes herşeyi yapar diye bir kural yoktur. Ancak, insanlarla olan ilişkilerimizden birçok şeyler öğrendikçe,
o günün katkısını alırken her günün değişkenliğinden farlı bir algı, anlamlarımızla daha iyisine yaşam yolumuza devam ediyor olmak eğlenceli olmaz mı?

Küçük deneyimlerle değişen hayata bakış açılarımızın doğru kişilerle doğru zamanı ortaya koyarak ilerleyebildiğimizi gözlemleriz. Nedeni ise, değişim içerisindeki kimliklerimizin olmasıdır. Farklı insanlarla olmak demek değildir. Hedeflediğiniz bir amaç içinde ilerlerken size inanan insanlarla olmanız ve doğru yolda olduğunuzu size anlatan akış, ilerleyebildiğinizi doğruladığınız zaman belli etmeye başlar.
Her işi herkes yapacak diye bir kural yok. Işe göre doğru insanların hayatınızda olması başarıya sizi götürecek projelerinizle ilerlemenize etken olacak. Yapılacak işe göre kişilerin belirlenişi kendiliğinden size yansımaya başlar. Böylece, kimseden bir beklentiye girmemeye, herkesin kendince olmak istemediği yere sığamadığını gözlemlerken seçimlerinizden sizi yoklattırdıkca evet veya hayır kelimelerinizin arasında kalmamaya başlarsınız.
Ben bilirim, “bende onun yaptığını yapardım” diye kuralımız yoktur. Yada “benim ondan eksiğim nedir?” diye düşünenlerin arasında tıkanmış yollarda ilerlemeye çalışır olmak, yansıyanın enerjisi arasındaki etkileşimine göre fiziksel, zihinsel titreşimlerden maruz kalabiliriz.
Bu neye benzer?
Başkaların dedikleri ile bir yola çıkarsak kendimizi bulamayız. Sadece başkaların dediklerini hayata geçirerek, yaşama sebeplerimizi törpülemeye başlarız. Kimse için bir şey yapmamaya başlayabilirsiniz ama, kendinizi dışarda tutan zihinsel düşüncelerinizin altındaki takılmalarınızın hesabını sormaya başladınız mı, hiç beklenmedik vede içsel sıkıntılara girmenize neden olan sebeplerinizdir ortaya çıkan. Bazen küçük nedenlerle, yansıyan enerji arasında düşünce, algı, his çatışmaları arasındada kalabilirsiniz. Öyle dahi olsa emin olunuz ki her nedenlerin sebepleri ile olgünlaşmaya başlayacak düşünceleriniz, algılarınız, hislerinizdir.

Bir birini takip eden ve zincirleme ulanarak senide o halkaların içerisine dahil eden bir sebep olacaktır. Olaylar zincirleme gelip giderken ihtiyacınız kadarını algılarsınız. Zamanla kendini kendinde aramaya başlarsınız. Ben kimim neyim ve ne yaparsam nasıl bir hayatı hayallerimde olmasını talep edebilirim diye düşünmeye sizi yönlendirecek hikayelerinizi enine boyuna tartmaya başlarsınız. Hep daha iyisi için en güzel olanın olmasını düşünerek parçaları bir arada tutmaya çalışın böylece size katkısı olabilecek kişileri de yaşamınıza çekmeye başlarsınız.

Her günün katkısı, almak istediğin kadardır sana yansıyan. Kimlerin nasıl bir hediyesi olabileceğini sana anlatacak hikayelerinizden anlayabilirsiniz.

Toplum olarak bir çok güzel şeylere adım atmak ve elmizden geldiğince iyi şeyler yapmak isteriz değil mi? Önce kendimizi geliştiririz. Hayallerimizi gerçekleştirmenin peşindeyiz. Ardından birilerine katkı koymak hedefimiz olur. Daha sonrasında başkaları için bir şeyler yapabilmek dileğimiz olur ve daha başka hesap kitaplarımızı evire çevire derleyip toparlamak hissi eksikliklerimizden doğarken tamamlayıcı olacağız. Bir daha ayni hatayı yapmamak, emin olmak, ilerlerken ardımızı yoklamamaya ve gülerek devam edebileceğimiz yaşamı derin inançlarımızdan hissederek taşımalıyız.
Burada neyi unuttuk? Tabiki, kendimizi. Kendimizden ödün vererek başkalarına katkı koymak alkışlanmak, onore edilmek “ego”muzu beslerken günün sonunda bunların hiç birinin yanımızda olmaması silkelenmemize neden olurken açılır gözlerimiz. Ben kimin için ne yaptım? Kimler benim için bana ne yaptı? Kendimden neyi yok ettim? Kimler için nasıl bir hayat rotamı değiştim vs…
Kimse için bir şeyler yapmamaya odaklı değiliz. Toplum olarak vermek ve verdikçede almanın önemini kaybettikçe anlarız. Insanlar ve ilişkilerimizde insanları tanımak istersen verdikçe vermeyi keserek o kişilerin yanımızda olup olmadığını anlarız. Kendimize gelmenin yolu: verdiğimiz kararların doğruluğu olmaya başlar. Her birimizin bir birimizden alma verme enerjisinden kopuk yaşarken nedenleri sorgulama işi bugün bana düştü. Insan olmak en zor en meşakatli en verimli en güzel şeydir. Tüm yaşama sıkı sıkıya sarılıp ihtiyacımız kadarını alıp verdikçe her işin patronunun kim olacağını veya o gün ve zamanın bize verdiği değerle sahip olduklarımızın katkısından ne aldığımızı anlamaya çalışmalıyız.
Geçmişin geleceğe uzanabileceği mechul olur bazen. Senin rolun o gün içinse orada kalmaya kendini mahkum eden düşüncelerin ile fiziksel, zihinsel, ruhsal, duygusal dirençlerinden kaynaklı olur. Bu senin kim olduğunu sana anlatacak geçmişindir. Zamanına göre sende olgunlaşırken büyümeyi seçmelisin…

NUMEROLOG: Müjde Şener

30.1.2020
53/17/8

HABERAL KIBRISLI GAZETESİ 


28 Ocak 2020 Salı

DEĞİŞİMİMİZ İÇİN DEĞİŞMEYİ GÖZE ALMALIYIZ.


DEĞİŞİMİMİZ İÇİN DEĞİŞMEYİ GÖZE ALMALIYIZ.

Küçük dokunuşlarla değiştirebileceğimiz hayat! yaşam kalitemizi yükseltebilirken gerilediğinizi mi düşünüyorsunuz?
Dünyanın sonu nereye giderse, sende onun peşinden mi gitmek zorundasın? Kabullendikçe değiştirdiğiniz dengeniz ile onun’da üzerine kurduğunuz hayat yaşam sizi nereye doğru sürüklüyor hiç düşünmeden ileriye bakmanız gerekirken, doğrusu geriye doğruda yönlendirebiliyor geçmişin de izleri.
Bir anda olayların arasında kalmış vede sıkışmış, ne isteyeceğimizi bilmeden kendimizi olayların arasından silkelerken uyanmaya başlarız ama nasıl?

Küçük bir uyarı gerekir, tetikleniş ile zihin devreye girdimi düşünmeye zorlanırız.
Olanı kafamızın içinden büyüterek farklı senaryolara dalıp dalgaların arasında sözleşmelerimizi geleceğe aşılamaya hep devam eder dururuz. Hiç bir şeyin farkında olmadan nereye doğru gideceğimizi düşünemeden hayal gücümüzde büyütürken geliştirmeye ve yaratmaya başlarmışız. Yeniliklere açık olabilmek, daha iyisine farklı başka projeleri yaratabilir olmamıza ve başka nelerin mümkün olabileceğini aramaya başlarız. Oysa, bu pek istediğimiz bir şey değildir. Gelecek kaygısı, boşa kürek çektiğimizi sandığımız hayat bize ne çok ipuçları veriyormuş ve bizim bundan haberimiz yokmuş demeye başlarız.
Kimse için değiştirmeyeceğimiz ve hayata bakış açılarımızda duyarlılığımızdan ödün vermeden, iyiliğimizin önüne set çekmeden, insan olduğumuzu unutmadan gördüklerimizle, duyduklarımız, hissettiklerimizin zararından kendimizi koruyabilmek, nefsimize hakim olabileceğimiz gücümüzü kontrol altında tutabilmeyi bilmemiz gerekirmiş. Sürekli deneme yanılmalar arasında boz yap oyunu gibi hayatın düellolarında kendimizi yoklattıran hikayelerimizi zihnimizde yeniler oluyoruz. Sanki daha dün gibi olmuş bir olayın bugüne yansımış hali şaşırtıcı olsa bile aradan çok uzun yılların gelişi zamanın bize yansıttığı takvim yapraklarında gösterdiğine inanmak durumundayız.

En iyi kanıt gözlerimizle gördüklerimiz, kulaklarımızla duyduklarımız, hissettiğimiz, taddıklarımızdır.
Böylece, kimse için değişmediğimize inandırılırken kendimizi görebildiğimiz nereden nereye, nasıllarımızla kimliğimizi deşifre etmeye başlarız.
Her yaşanmışlıklarımız bizlere geçmişimizden gelen mirasımız olur. Geçmişin izleri ile geleceğimizi zihnimizde kurcalamaktansa, bir yere varamayacağımızı bilir nereye gideceğimizi nasıl bir yaşama kendimizi hedeflendiğimizi ve geleceğin izlerini üzerimize çekebilmemiz gerekirken bunu istemek, olacağına inanarak gerçekleştirebilirmişiz. Başta kendimize güven duygumuzun önündeki tüm bariyerlerimizi serbest bırakarak başlarız. Ardndan küçük değişiklikle değişen kendi eksenimizde bizi biz yapacak bir çok nedenlerin gelişi ile durup nereye doğru gidiyorsun diyen iç sesimizle kendimize geliriz.
Farkındamısınız herkes sadece konuşur durumda ama ne?
Hayat herkesin gözünde o kadar basit mi? Bende dahil bazı endişelerimden kendimi ayrıştırdıkca başka bir gözle bakmanın bana verdiği huzuru hissettim içimde. O zaman bir anda kendimi görebildiğim her şeyde rahatlamış ve güvende hissedişim ile sadece o an başka bir kimliğim olduğunu farkedince değişimin anahtarının kendi ellerimde oluşu mucizelerim oldu.

Başımızı yastığımıza koyduğumuz zaman rahat uyumanın verdiği hazzın nasıl bir his olduğunu bilmeden nasıl o talepte bulunabiliriz ki?
Her şey deneyimlediklerimizin sonrasında başka yansımalarla kendini bize göstermeye başlar.
Var olan kayıtlar bilinçaltımıza kodlanırken, konuşmaya başlayan geveze bilincimiz, önümüze geçmişte deneyimlemiş olduğumuz başarısızlığı, acıyı, korkuları koyarak aynisini yaşamamak için direnç gösteririz. Öyle bile olsa her birimizin hikayelerinden kendimize çeki düzen vermeye başlaroz.
Olmasını talep ettiklerimizin ardındaki korkularımızdır bugün yansırken onun ardındaki kendimizi ötelemeye başladığımız. Böylece, öteledikce itişmelere gireriz. Ardımızda olan bilinçaltımızın kodlarıdır ve yansımalarından kendimize çeki düzen veremeyip nasıllarla direnç göstermeye başlarız. Oysa dirençlerimize çeki düzen vermenin yolu: yansıyan her şeyin ardındakileri yoklayarak özgürleştirmemizdir.
Daha iyisi için başka neler mümkündür?
Hiç bir şeyin gerçek nedenlerini ortaya koymadan, O’ an! yanı başımızdaki yansımaları sebepsiz yere yargılarken onun da bizi tetikleyen duygumuzun ardını yoklamayı deneyimleyelim. Böylece ayni nakaratları yaşamamıza neden olan kilitlerin çözümleri içinde kendimizi bulabiliriz.

NUMEROLOG: Müjde Şener

29.1.2020
52/16/7

HABERAL KIBRISLI GAZETESİ 

27 Ocak 2020 Pazartesi

HAYATI İLERLERKEN ARDINIZI YOKLAYIP GELECEĞİNİZE KATKI OLABLİRSİNİZ.


HAYATI İLERLERKEN ARDINIZI YOKLAYIP GELECEĞİNİZE KATKI OLABİLİRSİNİZ.

Eskiden yani gecmisimizde. O zamanlar dahi çok şeyler yapabildiğimizi sanırken yapamadığımızı bugün yapmaya başlayınca anlarız. Neden yapamıyoruz dusunce ve zihin ileyiz? Ve bugùn  nasıl yapmaya başladığımızı



düşünmeye başlarız değil mi?

Bilinçaltımızı yokladıkca korkularımızın kaygı olması, endişeli yaklaşımlarımızla önümüze engeller koyduğumuzu farkederiz. Ilerlemek isterken önümüzdeki engellerin kendi duygu, düşünce, algı, şuurumuzdan bizi alıkoyarak endişelere sürüklediğini, yaşarken deneyimlediklerimizden onu çıkartabiliyorduk.

Zamanı geriye sararak anılarımı tümden yoklarken, her birimizde olduğu gibi bir yerlerden sonra “artık yeter” diyerek hayatın akışı ile gelişi ve gidişlerin arasında çok ezildiğimizi sanırız. Oysa, her yansıyan veya gelen enerji ile, yada insanların duygularımıza dokunuşları acıdığı zaman tetiklenişleridir diyebiliriz.
Ama, olsun!
Kendime yönelirken ne kadar çok istemediklerime ev sahipliği yapmışım demeye başladım. Bırakamadığım geçmişime dair acılarıma tutunarak yaşamaya çalışırken, ona bağımlı olmuş onu nasıl bırakacağımı bilmiyordum. Kimsenin hayatından alıntılar olmadan öz kimliğimiz ile yaşamayı başardık mı, eski ile yenilerin günden güne gün yüzüne çıkacağını bilerek davranışlarımıza çeki düzen vermeyede başlarız.

Bugün “ben değişmişsem herkes, hepiniz değişebilir”.
Bilimsel olarak ve gerçek olan geçmişimdeki ben ile şimdiki benliğimin, kimliğimin zamana göre uyarlanırken değişebildiğimdir. Bunu farkederken, gözlemlediğimiz her şeyden derslerimizi çıkartmaya, almaya ve değiştirmeye yöneliyoruz. Kimse için yaşamamaya başlarken herkese hak ettiğinden fazlasını vermemeyi öğrenir. Küsen kalpler, kırılan duygular ve değişmeye başlayan düşünceler arasında kendimizi anlarız.
Gerçek ben ne isterim? ve nasıl bir hayatı yaşamaktır hayallerim?
Beni tanıyan geçmişim ile bugün arasındaki köprüyü kaç kez defalarca gidip gelip düzelterek ve değiştirdikce yeniden yapılandırmaya koyulduğumuzu biliriz. Zaman su gibi akıp giderken içinde bizi arındırarak aşınmaya, tamburlanıncaya dek gidip geldikçe yontmuştur.
Her uyanışımızda biraz daha farklı algılamaya başlayıp çevremizdeki olayları, insanları daha iyi anlamaya başlıyoruz. Elbette kolay değildir ve sende kendini kabullendiğin ana kadar giden gelen duygularının arasında kendinle mücadelede olacaksınız. Bu işler bu kadar basit değildir. Değişmek isterim deyipte değişemeyen onca insanların arasında senin bunu başarabilmiş olman şaşırtıcıdır. Fakat karşına geçipte “bende senin gibi olmak isterim” diyenlerin yüzüne bakarken içimdeki ses: kimse benim yaşadıklarımı yaşamak istemez diyordu.
Kendimi kelimelerin ardında hiç bir zaman gizlememiştim.
Ben neysem o olmayı seviyordum. Gerçek kimliğim özdeki benliğim sakin bir yapıya sahipti. Kayıtsız gibi duran dış görüntüm ile iç görüm farklıydı. Ama neden? Kimsemiz göründüğümüz gibi olamıyoruz da ondan. Her nedenlerin ardındaki geçmiş hikayelerimizdir bizleri kendimizden alıp sürükleyerek başka bir yere taşıyan. Zamanı anlatan hikayelerimizin bir biri ardını yoklattıracak hikayeler vardır elbette.
O zaman bugün değildir, bugün ise o günü yaşamanın anlamı geride kaldı.
Yok olan hikayelerin değişimi ile dengelerin bir birini tamamlayacak oluşudur. Işte bugün ve yarının hikayelerinden gelişi ile giden duygulardaki saplantılardır veya bağımlılıklar...

Kendini tanıyabilmek Sanatındır. Zanaatını ortaya koyarken isteyeceksin ve alıp kabullendikcede onaylamalısın ki değişimin ile değişen ruh halini yansıtarak icra edebilesiniz. Kimsemiz için hayatın dengi dengimize olmadığını farkedersiniz ve her birimizin hikayelerinde kendimize çeki düzen vermek, olan ile olmayanın ardındaki kancayı arada sırada yoklamanın faydası olacak. Oysa küçük bir dokunuş ile değişirken ruhsal algılarınızın dışa dönük oluşu le farklı bakışı elde etmeye başlarsınız. Geçmişi alıp önünüze engel olarak yaratmayıp yüzleşirken benim seninle işim bitti vede teşekkür ederim diyebilirsiniz.

Zamanı yoklamaya başlandı mı bir bir çorap söküğü gibi gidip gelmeye başlayacak ve çözülürken daha iyisi için kendine güvenmeyi öğreneceksiniz.
farkındamısınız her satırların önü de ardı da bir birinin bağlantısıdır ve eğiticidir mesajınızı alıp kendinizdeki alışkanlıklarınızın değişimi için farklı bir başka açıdan olaylara bakmayı seçiniz.

NUMEROLOG: Mujde Şener



28.1.2020
51/15/6

HABERAL KIBRISLI GAZETESİ 

ÖNÜNÜZDEKİ TEHLİKENİN FARKINDAMISINIZ


ÖNÜNÜZDEKİ TEHLİKENİN FARKINDAMISINIZ.

Hiç bir şeyin sebepsiz olmaması, yaşarken nedenlerimizi zihnimizde türeterek korku kontrolcülüğümüzün hep de önümüzde durması, bizi bir yerden sonra yormaya başlar oluşu kaçınılmazdır. Ama, kimlerden veya nedenlerimizi önümüzden ve ardımızdan bir birini kovaladıkca enlemesini, yüz ölçümü vb… gibi iz sürdüğümüz, geçmiş ile gelecek çizgilerinde ilerlediğimizi farkederiz.
Benzer sebeplerle konvoy gibi gelişi ile gidişinde farklı farkındlıklara ışık tutarak “benden sana senden bana giden gelen kaygıları, endişeleri, korkuları yıkıp yaratımını iptal ediyorum” diye düşüncelerimizden, aklımız, zihnimizden, sözlerimizden telafuz ederek “iptal” ederiz.
Beraberinde bizide sürüklememesine şaşırmamalıyız.
Sürekli yarışır halinde olmak, sanki dünkü ben ile bugünkü sen arasındaki farkın benzersiz olduğu ile Aklınızın zihninizin, duygu ve düşünceleriniz ile benzer özellikleriniz bir birinize misillemelerde bulunurmuşsunuz gibi gelebilir.

Aslında hikayelerimizin önü ardı bir birinin kopyası iken benzer olanların yaşamımızı süslemesi: benzer olaylarla bizleri bir birimizden alıkoyarak yürümemiz gerekenlerden derslerimizi alarak görsel, işitsel, hissel, duygusal olarak etkilerken tetikleyen de olur.

Kaygı, endişe, özgüven eksikliği insanın önündeki düşmanıdır.
Her gün binlerce, yüzbinlerce enerji vorteksi içerisinde kendimize güven kazanmak isterken buluruz kendimizi. Aradığımız ne? Oysa, saplanıp kaldığımız eksik olanlar değil mi. O eksik parçanın peşine takılıp ilerleyeceğiz diye başka saplandıklarımız zihnimizde “ama”larla bize direnç göstermeye başlar.
“Isterim yada istemem”. “Giderim veya gidemem” gibi bir çok değişimler arasında o dengeye sahip olamamış olmamız bizden kaynaklı değildir.
Öyle dahi olsa, başkalarını suçlamak yerine kendi özümüzün kimliğimizin gerçek kahramanının önündeki sinsi düşmandır o.
Bu bize kimden veya kimlerden gelmiş ve sahiplenmiştir onu bilmeden yaşarken mutlu olduğumuz zaman mutsuzluk zinmizde kalırken bilinçaltmızda yerini almıştır.
Ani değişimlerle değişerek dengemizin bozulmasına stres denir. Denge çatışması oluşur. Olumlu olumsuz nedenlerin arasında tıkanıp kalmış yaşama sebeplerimizi araştırmaya koyuluruz ve her birinin ardındaki nedenlere takılırken kimseden bir şey isteyemem gibi olumsuz korku: saklı kalmış ilerlememizi engelleyen küçük de olsa büyük bir engel yaratırız kendimize. Her olmayanın ardındaki kaynak ile kendi aramızdaki bağı kontrol edebiliriz. Küçük bir kaygı dahi olsa, endşeler dahi üretsek, zihnimizdeki bağ ile problemi irdeledikmi, nedenin ardını yoklamamız gerekir.

Her bir nedenden farklı enerji üreterek, vorteks yaratabiliriz mesela: bendeki Kaygıya saplanıp kalmama neden olan her ne ise, “yıkıp yaratımını iptal ediyorum” ve bu bende duygularıma nasıl sülük gibi yapışmış ise bilinçaltım onun kabulü ile önüme var olanı koymakla görevliydi. Bunun bilincinde olduğum zaman sadece ona odaklı kalarak kendimi yoklamaya başlamıştım. Hedefim ilerlerken ardımdan bir şeyleri de benimle sürüklememekti. Temizleyerek ilerleyebileceğim inançlarım oluşurken düşe kalka olayları enine boyuna yukarı aşağı tartarak zor dahi olsa kolaylıklaştırarak önce zihnimden sonrasında da tüm dirençlerim, kaygılarımdan, korku üreten alt yapımdan kendimi temizleyerek gülümseyen kalbimi hissettim.
Böyle olunca, her ilerleyişimde önümde küçük de olsa bir kaygı olmaya başlar ve benzer olanların yaşamımda olmasına izin vermiş olurumdum. Oysa, hiç biri bizlere ait değildir ve her bir nedenin önü ardından yansıyarak takılıp kalan ve düşlerimizi süsleyerek zamanı kendimizce yaratıp yaşadığımızı farkederiz.
Kaygıyı kaybedersem ne olur? Beraberinde açığa çıkacak özgüvenim nefes almaya başlayacaktı özgürce...Yürürken ilerleyebilecek, kaybetmeden kazanabileceğiz. Hayatımız boyunca ilerlerken önümüzdeki endişeler kaygıya dönüşürken, her şeyimizi o zamanlar kaybederiz. Oysa şimdik farkında ve bilincinde olduğumuzdan “çekil önümden ben ilerlemeye ve kazanmaya niyetliyim” deriz.
Kaybetme korkum: buna nerden sahip olmuşsam bırakmaya, özgürleştirmeye niyet ediyorum.

NUMEROLOG:Müjde Şener

28.1.2020
51/15/6

YENİ BAKIŞ GAZETESİ 

26 Ocak 2020 Pazar

SEN BEN DEĞİLSİN Kİ BEN SEN OLAYIM


SEN BEN DEĞİLSİN Kİ, BEN SEN OLAYIM.

Her şey dengi dengine olmalıdır şu hayatımızda. Kabul edemediklerimiz veya ne için mücadele içine girdiğimizi dahi bilmeden “mecburum” diye düşünür veya “yasalara uymak zorundayım” derken neyin yasası, kimlerin kurallarıdır bu hiç düşündük mü…

Küçük bir artcı depremi gibi silkeleniriz belkide. Ama, farklı bakış açısı yakaladık mı değişir düşüncelerimiz bir anda ve, tasarlamış olduklarımızla “Zihin, algı kapasitemizi aşabilmenin yollarından biri ile, küçük değişikliklere takılmak. Olan ile olmayanlar arasındaki bağlantılarımızının hep daha iyisiyle mücadelelerde olmamız: değişimimiz için farkındalıklı olabilmemiz zaman isteyecek.

“Herkes her şeyi yaparken hiç kimsenin hiç bir şey yapamaması”nı nereye bağlarız?
Duygu, düşüncelerimizin değişebilmesi: gerekli her türlü yansımaların fırtına gibi yüzümüze esiyor oluşundan uyanışlarımız olur.
Kim ne derse desin, hiç bir şeyin nedensiz olmadığını bilipte ona göre yaşamımıza çeki düzen verdiğimiz o an! kimseden bir beklenti içinde olmadığımızı keşfederiz.
Böylece, yüzümüze çarpan rüzgarin şiddetti, bizde var olandan fazlası değildir. Ne yansıtırsak aldığımız da o kadardır. Taşımış olduğunuz öz’de, genetik’te, ruhsal, duygusal, aklınızla, zihninizle her nedenin birlikte olması şiddettini ayarlar. Kendimize gelmenin bize gülümseyen yaşamın anahtarını kabul edip onayladık mı, hiç bir şeyden etkilenmeden kolaylıkla akışı yaratarak yaşamaya güzelliğini hisseder ve bırakmak istemeyiz.
Bu “Tembellik” miydi sadece, yoksa! savunmaya girdiğimiz, kendi dirençlerimizlemiyiz. Önümüze bir imkan çıkarken bunun en iyisini yapabileceğimizi biliriz aslında. Ama’lar, zihnimizin bir kenarında siper almış beklerken bir de pusu kurmuş “yapamazsın” dedirten bilinçaltımızdaki korkularımızla bizi silkeler.
İmkanlarımızı zorlamak değil, kolaylıkla akışını sağlarken tıkanıklıklarımızın bilincinde olduk mu farklı açımızla olaylara hızlıca çözümler bulabileceğiz.

Önce “ben” demem gerekirdi ve bende öyle yaptım. Kim olduğumu biliyorum ancak önümdeki imkanlarımda sınırlandırdığım önceki yargı veya eleştirilerimi anımsatan olaylar zincirlerimde kimsenin bana yardım etmediğini, günün sonunda ayna gibi önümde parlayan kendi mücadelelerimden sadece ben sınırlarımı aşmayacaktım.
Birlikte yürümek, ilerleyebileceğimize inanmak ve olmaz dediklerimizin zihnimizden değişimini sağlamam gerekecekti.
Bunu nasıl yapabilirim?
Kendi içimizde, kendi hükümdarlığımızı kurarken doğru bildiklerimizin üzerine gideriz.
Başkaların dediklerine bir yerden sonra takılıp, kimlerin nereye gidişini, sadece gözlerimizin önünden flim şeridi gibi gelip giderken aklımızın alabileceği kadarını kabul ederiz etmesinede kimlerle nereden nasıllarla olursak, olmaz dediklerimizle kavga eder gibi dövüşürüz.
Tümden, herş ile kedimizi ona kopyalayamayız ve yaşamımızdaki eksiklerimizi farkederken algılar, tümden hayatı hayallerimizden gelip gidişi ile artılarını farkettiğimiz zamana teşekkür eder, kabul ederiz.
Yaşamımızın her alanında bizi nefsimizden alıkoymayacak. Kendimizin dahi önünde durmayacak, aklımızın yeteceği kadarı, yönetebileceğimiz kadar. Ruhumuzla, zihnimizle kabul edebileceğimiz, yönetebileceğimiz vede içimizi forkurtatmayacak kadar arzu istek ve taleplerimiz gerçekleşsin değil mi?
Ne çok ne de az tam kararında olmalıdır her şey. Biz de onu yapıyoruz.

Tüm yaşamımızdan ne bekliyoruz. Hayallerimize giden yollarımızın önünde duran ve bizi inciterek duygularımızda hapsettiğimiz korkular mı? Dirençlere neden olan güvensizlik miydi? Başkaların haksız yere seni mağdur etmesi mi?
Kandırılmak ve yok edilmek mi?
Incinmemek için yaş tahtaya basmamak mı?
Ağzımız sütten yandımı üfüre üfüre içeriz. Ne istediğimizi bilirsek, bilinenin üzerinde durmalı ve kimsenin bizi değiştirmediğini, başkaların değişimine katkımızın olabileceğni bilerek yolumua devam etmeliyiz.
Sen ben değilsin. Sen kendinden başkası olmayacaksın.
Tümden yaşama sıkı sıkıya sarılıp içeriden dışarıya dışardan içeriye giden gelen yansımalar/ frekanslar/ enerjileri/ duygularınızdaki blokajları tanıdıkca çözülmeler gerçekleşmeye başlayacakrtır. Zamanla değişen düşüncelerinizle değişmeyenleri daha net farkedecek ve gözlemleyebileceksiniz.

NUMEROLOG: Mujde Şener

27.1.2020
50/14/5

HABERAL KIBRISLI GAZETESİ 

SIRA DIŞI ZANAAT&SANATCILAR FUARI


ÜRETEN “ZANAATCILARIN SANATINI” DESTEKLİYORUZ

HER HAFTA CUMARTESİ SAAT 10:00/ 17:00
ZANAATI SANATA DÖNÜŞTÜREBİLEN.
ÜRETEREK KATKISI İLE…
EMEĞİ İLE…
SABRI İLE…
SEVGİSİNİ KATARAK YARATAN HERKESE KAPILARIMIZI AÇIK.
SANATCILAR ÇARŞISI”
DESTEKLİYOR...
SENDE BİZİMLE OLMAK VE YER ALMAK İSTERSEN BİZE ULAŞ.
4/12.4.2020 Cumartesi günü saat 15:00/21:00 Mağusada ilk ve tek
SIRADIŞI ZANAAT & SANATCILAR FUAR”I (Eziç restourant yanında “SANATCILAR ÇARŞISI”)

Sekiz gün (12 Nisan 2020) sürecek bu fuarda hafta içi: “zanaat”ını ortaya koymak, kendini tanıtmak isteyen üreterek sanata gönlünü veren fuarında yer almak, stand açmak isteyen herkes yer alabilir. İrtibat tel: 0548 873 1313
facebook: Sanatcılar Çarşısı.
Farklılığını fark ettirmek istersen yerini ayır.
Özgür ve Çağdaş topluluklar içinde yerimizi almak. Toplum içinde hayallerimize giden yolu bulabilmenin adresindeyiz. “Bende varım” diyorsan sende bizimle ol!

Zanaatını destekliyor, kendine iyi geleni keşfedip ortaya koyuyorsan vede “bende varım” diyorsan. Kendine küçük bir dokunuşunla hediye veriyorsun bunun katkısını almak için daha ne bekliyorsun? Sende “Sıra-dışı Zanaatcılar & Sanat Fuarında yerini al!”
kendini ödüllendir.




25 Ocak 2020 Cumartesi

ÇEKİNCENİZ GEÇMİŞİNİZLE YÜZLEŞMEK İSE ÖNÜNÜZDEN ÇEKİLSİN...


ÇEKİNCENİZ GEÇMİŞİNİZLE YÜZLEŞMEK İSE ÖNÜNÜZDEN ÇEKİLSİN…

Yansıyan her şey geçmişimiz ile alakalıdır. Genellikle gelenin geçmişimizden arta kalan yarım kalmış yüzleşmemize engel olan dirençler, kalıplar, yada küçük sebeplerin nedene dönüşüp eski ile yeni arasında köprü oluşumunda tetiklenerek frekansların çatışmaları sonucu bizi yüzleşmemizden alıkoyar olmasıdır.

Her gün olaylar karşısında kendimize çeki düzen vermeye çalışırız ve hep birileri bize akıl hocalığı yapmaya çalışır olur. Değişen hayata farklı bakışlarımız neticesinde uyandırmaya çalıştığımız, eski gizli kalmış duygularımızdır. Sanki daha dün gibi deşifre edilen geçmiş ile bugün arasında giden gelen hikayelerimizin başlıca kahramanı olduğumuzu anımsatacak nedenlerdir ve gelişirken büyür, olgunlaşır, yaşantımızın bir parçası olur. Oysa, kendimizi görebileceğimiz bir başka nedenlerle, farklı açıdan olaylara bakabilmeyi öğreten yansımalar ve ardında gelişen daha başka sebepler meydana gelecek, yeniliklere hazırlıklı olmalıyız.
Olaylar, hiçte sandığımız kadar masum gelişmeyede bilir. Mesela: Etraflıca gelişip çeşitli bariyerlere ev sahipliği yaparken bir taşla on kuş vurmayı bize anlatan nedenleri gözlemlemeye başlarız.
Cevaplar: Her birimizin kendi içindeki takıntılardan kurtulurken özgürleştirerek ve kendimizi istemediklerimizden feragat etmektir.
Hikayelerimiz böylece her şeyden en güzeli için sadece kendimize, duygularımıza dokunarak başka başka bakmayı öğretir.

Her gün yeni bir güne uyanırken başka bir gözle bakarız bir önceki günümüze. Hiç kimsemiz göründüğümüz gibi değiliz elbette. Başka başka kimliklerin de arasında kendimize gülen bir kalp bırakıp ilerlemeye çalışırız. Oysa, kendimize yönelipte “ben kimim ve nereye doğru ilerliyorum” diye düşünürken tüm bunları neden yaptığımızı dahi sorgularız değil mi.
Zamanla bazı karışıklıklardan kendimizi çekip çıkartırken etrafımızdaki her nedenlerin gerçek yüzlerini gösteren tabloda kendimizi görmemize yardımcı olan, bir çok nedenleri yoklamaya başlarız. Hep daha iyisi için bir adım ileriye giderken bir önceki günden daha iyisi için mücadelede kalmak durumundayız. Ve, öyle oldumu bir önceki daima derslerimiz olarak kalacak ve güzel anı olarak yerinde olmasını sağlayacağız. Güzel anılar biriktirmenin önemi zaman içinde daha çok kendini göstererek sevildiğimizi hissettirecek ve bize güçlü bir yaşama sebepleri katkısı ile destekleyici olmaya başlayacak.
Zamanı yoklattıracak, her birimizin hayat hikayesi bir birine ulanarak tam anlamı ile kendini belli etmeye başlar. Hangi rotasyonda seni nereye yönlendirdiğini ve hangi yaşam yolları içinde seni nereye taşıdığını anlatan hikayeleri gözden geçirmelsiniz.

Hayallerimize bizleri sürükleyecek düşlerimizdir.
Küçük ama büyük nedenleri gözlemlemek, olanlarla kendimizi sınarken “neden” diye değil de “nasıl” kendimizi bu değerin içerisinden yüceltebiliriz olmalıdır.
Saklı kalan duygularımızın her birinden açığa çıkması demek deşifre edilipte gün yüzü görmesini sağlayan bir neden, sebep oluşudur. Ve, durduk yere saklı kalan duyguların açığa çıkması imkansız olur. Doğru zamanı geldimi tetiklenmeler neticesinde hep bir neden bahanesi olur.

Düşüncelerinizde saklı kalan hayallerinizin önüne engel koyduğunuzu düşünsenize emin olmadan adım atmak istemezsiniz. Sizi endişelere sürükleyen kaybetme korkusu, yapamama gibi engelleyici duygu, düşünce ve tavırlarınız ile nereden nereye ve nasıllarınızla hikayelerinizi bir bir yoklamaya başlayınız.
Geçmişinde “olmaz, ben bilmem yapamam” dediklerinizin bugün gündeminizde yüzleşmek olması emin olunuz ki doğru olanın ta kendisidir. Hiç bir şeyden çekinmeden yüzleşirken özgüven ve değerinizin önüne korku koymayınız.
Çekince hiç olmasın ve sadece hayallerinizde olmasını dilediklerinizi gerçekleşmesi açısından temkinli olma zamanı. Sakla zamanı onunda doğru zamanı şimdi ise gerçek kendin ile şimdiki benliğinin farkındalığında olduğun an geleceğinize en güzel an olarak aşılamaya başlarsınız. Bundan daha başka neler mümkünse kolaylıkla olmasını dilerken niyetinizde o yönde olsun.

NUMEROLOG: Müjde Şener

26.1.2020
49/13/4

HABERAL KIBRISLI GAZETESİ 

24 Ocak 2020 Cuma

HER NEDENDEN KENDİNİ YOKLA, HER SEBEPLERİN KENDİNİ AZAD ET


HER NEDENDEN KENDİNİ YOKLA.
HER SEBEPLERİNDEN KENDİNİ AZAD ET…

Gelecek kaygısımı yaşıyorsun?
Hayallere giden yollardan değilde kapılıp kaldığınız, saplantılarınızı size anımsattııkca ilerleyemediğinizi farkedebiliyormusunuz? Aslında, bizi kendi içimizde yoklayan duygularımızın aracılığı ile itilip kakıldığımızı anımsatıyor bize birşeyler.
Olayların ardına bakıp içerlenmiş dünyamızda neler yoktu ki. “Bırak artık, geçti gitti vede bitti” diyen duygularınıza yer verememiş olmanız izlediğiniz yollardan sizi alıp dışarı atacaktır.

Anı yaşayamadıktan sonra gelecek kaygınız günden güne zihninizde kaosa dönüşmeye başlayacak elbette. Bugün, şimdiyi vede zamanın gelişine göre yaşamak durumunda kalıyorsunuz.
Sebep ne? Her şey dengi dengine olurken önüne ardına bakıpta giden ve gelenin değişimini sağlamak gerekirmiş meğer.
Dirençlerinizden kendinizi feragat ederken negatif olan hiç bir şeyin size zarardan başka bir şey olmadığını biliyorsanız onu bırakmanıza engel olan başka ne olabilir?
Biraz düşünülmüş olsa, sebepler ve nedenler ortadadır. Yansıyan her olayın arasında onun da cevabı vardır. Kimsenin kendini kendinde arayacağı yoksa, buna neden olan direnlerimizle mğcadeleye gireriz.
Her şey bir enerjidir… evren ile dünyamız arasındaki yaşantılarımızın hikayemize dönüşür olması, duyguların veya düşüncelerinde bir birini yoklar oluşundan kendimize çeki düzen vermemiz gerekir.
Anlamsız gibi durağan olmuş, kestiremediklerimizin önümüzde durması: bize engel olmuş tüm yaşanmışlıkların Enerji hattı üzerine kurulmuş yaşam çizgilerimizin bizi nereye götürdüğünü yada sürüklediğini kestirmek istemeyiz. Çünkü, aklımızın alamayacağı rotasyonlara yönlendirilişimizde, yaşam çizgimizden çıkabiliyorken endişeye, paniğe kapılabiliriz.
Oysa bilinçli olmak, olayların içerisindeki yansımalara karşı dirençli olduk mu, dim dik durmaya başlayınca kendimizin ne istediğini bilerek ihtiyaçlarımızı alıp istemediklerimizi bırakabilimek gerekir.
Bu iradeli yaklaşımlarımızda kendi istediklerimizin ne olduğunu daha net kavrar, alıp kabullendiğimiz bilinçaltımızda nelere takıldıklarımız sorgulanır. Çünkü, gereksizmiş gibi durmaya başlarlarken nerden nereye hangi yollardan geçtikce vede nasıl olgunlaştığımızı bir biz biliriz.
Gelmek, gitmek gezmek, görmek, keşfetmek, hissetmek, duyularımızı yaşamak nasıl bizi bu kadar şanslı kılıyorken algıladıklarımız bilinçaltımıza kodlanır olmasını önemsemeyiz bile. Oysa küçük nedenlerin devasa oluşu ile, yaşama sıkı sıkıya sarılıpta izlediğimiz yol bizim mi? Gerçek mi? Tercihlerimiz mi? Öyle dahi olsa bilinçli olduk mu ne zaman bırakmamız gerekeceğini kestirebilmek önemidir. O gün ve zaman ne zamandır? Illa beklemek mi zorundayız? Hayır.
Hayalleimize giden yolların bilincinde olduk mu istediklerimizi hayatımıza dahil ederek istemediklerimize açtığımız savaşta: sabırlı olmayı, pes etmemeyi, onun bizde tetiklemiş olduğu duyguların altını yoklamak ve her derinlerden yüzeye çıkan izleri değerlendirerek, gelenin neden gelişini, gidenin bıraktığı izleri, taşımış olduklarımızın katkısını algılamamız gerekir.
Bu böyle olunca, etrafınızda olup biten her bir nedenleri de önemsemeye başlar ve her birinin hayatımızın bir yerlerinden gelişi ile gidebileceğini algılamaya başlarız.

Sağlıklı bireylerin “öz” değeri ile kimlikleri arasındaki duyarlı duyarsız oluşunun kimler tarafından nasıl desteklendiğini görmemiz ne kadar çok işimize yarar bilmeden, tepkili ve savunmalı bir şekilde hareket etmeye başlarız.
Zamanı yakalamak olanlarla olmayanların arasındaki dirençlerimizden kendimize güç, güven, güzellik dahil edipte imkansızlıkların ardına saklanmamaya başladıkmı cesaret, özgüven, sahiplenme ve dengi dengimize olan ilişkilerimiz ile birlik içinde olmaya başlarız. Zamanı yokladıkmı etrafımızdaki ilişkilerimizin yansıttıkları frekansları seninki ile tam ve bütün olur. Hangi arada derede aklındn duygu ve düşüncelerinizden neler gelip geçtiğini ayrıştırabilmeniz için pürüzlerle karşılaşmış olsanız dahi, onu kendinize sorarsınız.
Daha derinlerde nedenlerinize takılmadan, sebeplerinizi irdelemeyip saklı kalmış duygularınızdan kendinizi azad edersiniz.
Benim senden, senin benden alma verme enerjimizle tam ve bütünüz. Dengi dengimize her şeyin doğru, dürüst yaşam desteklerimizle birlik içerisinde olmayı seçiyoruz.
(Herşeyin bir kayıt sistemi vardır. Ve, dengi dengimize aradıkca yansımasını hissederek bulmaya başlarız.)

NUMEROLOG: Müjde Şener

25.1.2020
48/12/3

HABERAL KIBRISLI GAZETESİ 

23 Ocak 2020 Perşembe

GEÇMİŞİNİ NEREDE ARADIĞINIZA BİR BAKIN


GEÇMİŞİNİ NEREDE ARADIĞINIZA BİR BAKIN

Birşeyin olmasını isterken, direttiklerimizi bir türlü bırakamaz ve değişmek için çabalamalar bizi yorabilir. Önümüzde duranların bize anımsattıklarına karşı savaşırken mücadeleye doğru giden egomuz ile kavgaya tutuşuruz. Oysa, sahip olduklarınızın hiç biri size ait değildir. Öyle olmadığına inanınca bırakmak isteyeceğiniz size ait olmayan kalıplardır.
Atalarınızdan size aşılanan kimliklerinizin size ne verdiğine bakın. Almak istediklerinizi alabilirken bırakmak istediklerinizi serbest bırakın. Kimseye veya hiç bir şeye bağımlı kalmayınız.
Kimler geçmişinizde size “dediydi, öyle yapmıştı, bu olmuştu” gibi düşüncelerini aşılamışsada bu kendi gelen miydi sizce?
Yoksa, sende var olan vede alt yapının üzerine aşılanmış benzer olanlar mıydı? Aslında kendi gelen hiç bir şekilde sana ait olmayanlardır.
Oysa, gerçek hikayelerinizin bir birine ulaşanark, nasıl bir yaşam tutanağı içerisinde seni tutupta içine çekerek geçmişinden göstermeye çalıştıklarından kendini bazı nedenlerden feragat edipte yokmuş gibi davranırsın. Oysa, her birimizin hayat yaşam düellolarımızdan saklı kalmış ve, nedensiz olmayan hiçlik ile kurban olduğumuz incinmiş duygularımızla değişimi başlatırız.
Gerçek hikayelerimiz bu mu?
Geçmişimizi bugüne taşırken yaşama sebeplerimizde tutunmaya çalıştığımız, küçük bir nedene bağımlı oluşumuz ile her yaşamın anahtarının kendimiz olduğudur.

Geçmişi nerede aradığına bir bak. O gün, bugün ve şimdi şu anında seni kendi içinde tutarken tümden verilerinizi toplaya durun.
Her veri demek başka bir kayıt, tutanak, anı demektir.
Tüm yaşama sebeplerinizin o nedenlerin üzerine kurulmuş kayıtlar olduğunu anımsatır. Sahip olduklarının deşifre edilişinden hatta, değerlendirmeye aşıp yok ettiğin, sebepsiz olmuş kaybettiğin zamanın içindeki etkileşimlerinin kıymeti yada değeri de günden güne düşüncelerin ile değişir.
Ve, her birimizin bizi nereye taşıdığını farkedersiniz.
Hayatımızda bizi kendimiz yapacak olaylar arasında o kişiler biz hazır oldukca vede gerçekte isterken bulabilirler. Zamanı yoklarken bizi kendi içimizde durağan olmaktan çekip çıkartacak bir çok nedenlerle karşılaşabiliriz.
Öz kimliklerimizin içerisindeki kaynağın kendisi olmamızı engelleyen, her şeyi bırakmaya vede özgürleştirmeye kendimizi odaklayalım derken farklı bakıp görmeyi öğreniyoruz. Böylece kimsenin önümüzde durmasına müsade etmemeye başlarız.

Bir birine bağlı kalmış nedenler sizi içerden dışarıya taşırken, dışardan da yansıyan her şey ile duyguları yoklamanıza neden olur.

Geçmişte kimlere ne yaptığınızı anlamak dahi istemeyeceksiniz. Bilmek, düşünmek veya geçmişi yoklamak istemeyeceksiniz.
Kimlere ne yapmışsanız, gün gelir devran döner kendinize çeki düzen vermeye başladınız mı bir birinizi size anımsatacak hikayelerde tepkili olmaya başlarsınız.
Çok yönlü girişimci olup yere avuca sığdıramadığınız kendiniz ile düşüncelerinizde zihninizde kavga içinde kalıp ilerleyemezsiniz.
Peki o zaman nasıl kendimize çeki düzen vermek gerekir…
Geçmişinizi bugün nerede aradığınıza bir bakın. Gerek var mıydı? Hiç bir şeye tahamül edememiş olmanız bir çok anlamınızı belli eder. Görsel, işitsel, hissel, tatsal, duygusal olarak zamanın gelişi illa hediyeleriniz olacak.
Geçmişe değer mi bu kadar acı çekmek?
Gelecek dururken önümüzdeki endişelerin kaynağına bakıpta hangi zamandan bugünlere kadar gelmiş olsa bile diken üzerinde oturup, tepkili vede durağan olmuş ama bir türlü ilerleyemeyecek kadar korku içinde sıkışıp kalmak gerekir mi? Geçmişimiz ile yüzleşirken zihnimizdeki korkularımıza inat, korkmamıza neden olanlara karşı mücadele ederek zihnimizi kontrolümüz altında tutmak gerekir. Nasıl mı? Her yazımın içinde cevaplarda var ancak basit vede pratik olmuş cevaplardır araddıklarımız. Düşüncelerimizdeki dirençlere inat olumlu pozitif telkinlere ev sahipliği yapmamız gerekir. Izin verin kalıcı olsun. Izin verin sizinle çoşsun sizde onlarla…

NUMEROLOG: Müjde Şener

24.1.2020
47/11/2
YENİ BAKIŞ GAZETESİ 

22 Ocak 2020 Çarşamba

KALBİNİN MERKEZİNDE KAL


KALBİNİN MEREZİNDE KAL

Öncelikler merkezinin neresi olduğunu biliyormusun? Ondan gelip geçen her şeyin sana nasıl katkısı olabileceğini bilerek, bilinçli bir şekilde kendini görmeyi seçmiş olmanız size ne kazandıracaktır. En büyük katkısınının, ona neyin iyi geldiğini ve ne olursa ömrünün uzun olabileceğini bilipte davranılması gerekirmiş (Her şeyde olduğu gibi).
Iç içe geçmiş yaşamlarımızın anahtarı, bilinçli olup olaylardan önce kendimizin hakimiyetinde olmak ve elimizdeki o gücümüzün farkında olmaktır.
Ne zaman kurulmuş pilak gibi önünüzdeki dirençlerden, saplantılarınızdan, kalıplarınızdan, geçmiş bağımlılıklarınızdan, alışkanlıklarınızdan kurtulacaksınız. Ve, sadece farkındalığınızla olup kimlerin size iyi gelip gelmediğine yönelerek yaşamınıza takılmadan ilerleyebileceksiniz o zaman hikayelerinizi akışta tamamlamaya başlamış olacaksınız.

Bir çok nedenlere dayalı terkedilmiş mekanlar vardır. Ve bir çok nedensiz olmayan, yürütülemeyen işletmeler olur. Kapısı bir kez kapandımı açılaması zor dediğiniz sözleriniz, kelimelerinizin gücü ile kilitlediğiniz, bu kezde zorla açılsa bile işlemeyecek, kazanç getiremeyerek ve yürümesi güçleşirken olduğu yerde kalır.

Her birinin ardındaki nedenleri yoklarken kendimize sorarız. “Bunun sorumlusu ben miyim” diye? Nedensiz kaybedilen yükümlülüklerin gün ışığından alamadıklarını karanlığa taşınırken, içerden dışarıya yansıyan hikayelerin birikimleri ile dokunulmaz sancılı zamana tekerür eder ve
her şeyin elbette bir nedeni olur.
Kimse durduk yere evini, işini, eşini, hayatını yok yere alabora etmez ve nedenleri aradıkca ardındaki kazanç kazanı: aşk kazanı: sağlık kazanının yerine güçsüzlük geçer. Ama neden? Ama niçin?
Akışı tıkayan nedeni bulmamız gerekiyor. Sebepler her ne isterse olsun, gelişinin önünde duran güç sadece fiziksel değildir. Öz,de, genetikte vede ruhsal olan hakimiyetin dirençlerini kıran, küçük bir nedenlede akışı engelleyebilir elbette.

Sebepleri düşündükce sizi derinlere yönlendirecek ve, başka başka olayları anımsattıkca hiç bir şeyin nedenini kendimizde aramazken düşüncelerimizde, kelimelerimizde yargılar, eleştirir savunmaya geçeriz. Aslında en tetikleyici olanı alevlendirmiş olduğumuzu dahi anlamadan yapıyoruz. Çünkü, sebep kendi içimizdedir. Dışarda değildir. Kelimelerimiz düşüncelerimizle önümüzü blokluyoruz.
Birileri bir şey mi yaptı düşünceleri dolaşır zihnimizde. Belkide doğrudur, belki saçmalık. Özden gelip hiçliğe doğru giderken sanırız ki kimse bize göre değildir. Her insanın yaşantısı, algılamış oldukları hikaylerden kendilerine o enerjiyi aşılar. Şimdik esas konumuza gelelim.
Bir mekanın enerjisinin yükselebilmesi neden bu kadar önemlidir? Sadece yükselişi yeterli olur mu?
Her mekanın tıpkı biz insanlar gibi “kalbi, duygusu,” vardır.
Her duygu, düşünce, algılarımız gibi onlrın dahi kendi içlerinde kilidi içerden açmanın yolları olur. Ben nerede kime ne yaptım ki bugün bunları yaşıyorum dediğini düşünsenize.
Tıpkı senin benim gibi onların dahi ağzı olsada konuşsa değil mi? Ama yok sadece varlıkları ile sindirilmemiş kayıtların tutanakları ile sınırların araında yok olmayı beklerken üzerine kurulan başka bir yaşam ile ne kadar dirençli olabilir. Böylece kaleyi içerden fethetmek gerekiyor.

Birilerin aracı olması gerekirdiki onların dilinden size tercüme edebilsin.
Her şey enerjidir ve mekanlarda tıpkı insanlar gibi çekme özelliği ile donanımlıdır. Yansıttığı frekanslarının ise gülen kalb olanlarla yeniden atmaya başlaması gerekir. MUTLULUK, NEŞE, ÇOŞKU, HEYECAN. Uyumlu olan ile farklı bir algı taşımaya başlanırken, şifalanmaya başlar.

Hayat beni kendi içime yönelttikçe, kendimi buldum. Keşettikcede her gün kendimi tanıyordum. Her şeyim ile kendimi farkettikçece başka başka algılarım ile beni zamanda yolculuk ettiğim sırada yansımaların vasıtası ile yansıyan taleplerle karşı karşıya buldum. En önemliside ne biliyormusunuz? her şeyin bizimle kesişmesi ile öğrenmek, olan olmayanın hediyesini alıp kabullenmek, onaylamak ve teşekkür etmekmiş.

Oysa bu seçim hakkını yürüterek yönlendiren tarafın hakimiyetidir. Sanırız kimse için değişmeyen ve sadece onun tarafından yönlendirildikçe komutayı eline geçiren yürütmeye çalışırken alt yapının bozulması iyileşmesine engel olunurken sadece mevcut olanlarla yönetilmeye çalışılması koskoca impiland bandını yaktı.
Sebeplerin ardı ardına ulanışı ile kimliklerin değişip içlerindeki duvarların örgüsünün güçlenilişinde sahiplenilmeyi bekleyen zararın nerden, kimler tarafından ve nasıl olduğu önemlidir.
Sebep senden kaynaklı ise onun değişiminden de sen sorumlu olacaksın.
Kimsenin yaşamının anahtarının başkalarına uyması gerekmez.
Sorumluluk sahibi olmuş bir kimse için sadece bir uyarı: dikkat edilmesi gereken sahip olmadığı o konuda kendini kapılmış hissetmesi çok zararlı olur.
Her insan bu işi yapamaz.
Karmik enerjiler ile sen kendine ait olmayana ne kadar dayanabilirsin?

Her şeyin bir nedene bağlı enerji hattı oluşur. Bu gel gitlerin yada oluşumunu gözden geçirerek dirençlerimizden kendimizi çekip çıkartarak yok yere ayak bağı olmuş hikayelerimizi gözden geçirmek gereksiz değildir. Inanıyorum ki her birimizin altındaki nedene bağlı çıkarcı dünyamızın nedenleri de vardır.

Farkındalıklı olmak, olmak istemediklerimizin karşısında dim dik durabilmek. Yüzleşirken kiminle ve neden olduğunu bilmeden bunu yapmamız saçmalık değil mi?
Ben sana ne yaptım ki özür dileyim. Hücrelerimize işleyen ve doku gibi orada kalan enerjimizin yeniden aktif oluşu ile yüzleşerek amacımıza uykuda olan benliklerimize gülümsememize izni vereceğiz.
Her varlığın kendi içinde, haneleri ile nasıl yaşadığını çözer gibi…

NUMEROLOG:Müjde Şener

24.1.2020
47/11/2

HABERAL KIBRISLI GAZETESİ 










KİMSE İÇİN DEĞİL KENDİN İÇİN YAP!


KİMSE İÇİN DEĞİL BUNU KENDİN İÇİN YAP!

Değişimin anahtarı da sensin kilidi de sensin…

Zor insan olmamızı gerektiren sebeplerimiz her ne isterse olsun bir birinin ardına yönelipte bir kalemle yazılıp yok olmasını bekleyemeyiz. Yanlışlarınızın farkındalığı ile farkedecekleriniz kendinize iyi gelecek olanlardır. Şimdinin hediyesi olan hikayenizi yeniden yazarak, her gün içi
n doyuma sizi götürecek hikayelere odaklı kalınız.
Bunca yılın birikimlerinde çok düşünüpte nedenleri sorgulamaktansa, “niçin benim başıma bunlar geldi” diye düşünürken “ayıkla pirinçten taşlarını” derken tümden şimdinize bakarken değişen veya değişmeyenlerin arasındaki inançlar, kalıpların zorluğu, değişiminizi engeller. Çünkü her istemedikleriniz sizinle beraber önünüzde siper almış beklemededir. Bu nedenle sadece istediklerinize odaklı kalmalısınız.
“Ne yaptıysam olmadı” diyordu danışanım. Karşımda onca serüvenlerini anlata dursun her nedene bir bahane isterken kolaylıkla bulması inanılmaz kabiliyet gerektirirken zorlanmıyordu. Ancak kendi hakimiyetini hiçe sayarak bilinçaltının veya egosunun hakimiyetine boyun bükerken aciz, zavallı, yolunu bulamamış, dirençlerinden kendini alıkoyamadan yaşaması gerekir miydi? Gerekmez elbette. Önemli olan kendimizden başkası olmamalıdır. Her ne isterse olsun isteiklerimizden bizi alıkoyan her şeyin sebeosiz olmamasıdır. Çözümler kendliğinden gerçek olur ve ihtiyacımız olana odaklanarak besleniriz. (Elbette onunda değişim zamanı gelecekti. Kolaylıkla olsun vede eğlenerek...)

Mesela:Her şeyinizi size anlatan brinin karşısında dirençlerimizi göstermiş olmamız. Bizin
öncesinde bildiklerimizi dile getiren birinin olması ne kadar bilincimize gerçek gelmeye başlayabilir?
Insanların hayatımıza nasıl dokundurmalar yaptığından önce kendimiz, kişiliğimizin egomuz ile çatışmasına izin verdikçe kaybeden kendimizden başkası olmayacak.
En çok istediğiniz bir şeyi en sona bırakırken, en sondakini alıp ilk başa koyamıyorsunuz bile. Sürekli dışarda arayışa giripte çözümlerinizi kendi içinizde tutup bırakamamış olmanız onlara olan bağımlılıklarınızın habercisidir.
Bizim Iyi karşıtımız olan yansımaların hayatımıza nasıl duyarlı olduğumuzu gösteren küçük nedenlerin devasa oluşundan hep bir yerden sonra feragat ettiğimiz kendimizi anımsatır bize. Kendinizi nasıl yargıladığınızı veya nasıl eleştirilere maruz bıraktığınızın bilincindemisiniz?

11.10.1965doğumlu 42/15/6 danışanımın hayat yaşam felsefesi inanılmaz entrikalı düelloları ile donanımlıydı. Kimsemiz göründüğü gibi değildir elbette. Ama olmak istediğimiz kimliğimizide keşfedip bulmak için sabırla, bırmadan, üşenmeden kendimize o adımları atmayı hiç bırakmamalıyız. Sen hep iyi şeyler yaparken egonun görevi seni o iyi şeylerden uzaklaştırmaktır. Nedeni ise: günün sonunda bize “iyiki” dedirtsin. (Sabırlı olmayı öğretiyor, pes etmemeyi, düşerken ayağa yeniden kalkmayı, dahası olan ile olmayanın arasında kendimiz olmayı yansıttıkca geçmişimizden bir çok özdeki kimliklerimizin gerçekteki tercihlerimiz ile olduğunu anlayabilelim.)

Hayatın katkısını anlarken, duygu, düşüncelerimizden nasıl bedenen, fiziksel, zihinsel vede ruhsal olarak güçlü olmamız gerekir. Bir birinin denge ve uyumunu sağladık mı anlamlaştıracaktık elbette. O zamanı ve süreci yakalamak, gerçek ihtiyacımız olacak olanı farkederken kendimize yönelip “ben kimim?” demek saçmalık dahi olsa sorgulamaktan vazgeçmeyin.

Bir çok kimliklerin, kişilik ve karakterinizin bilincinde olmadan neyi neden ve niçin yaptığınızı bir türlü anlamamakta dirençlimisiniz?
Öyle çok kalıplarınız olmuş olabilir. Bunlar size çocukluktan gelen mirasınızdır ki bugünkü yaşamınızda güçlü olmayı öğrenebilesiniz. Hiç bir şey nedensiz değildir ve her yönden yaşamınızda, yansımalarınızın kurbanı olma psikolojisi, hep dünya görüşünüzde derin geçmişinizden gelen var olanlardır. Aklınızın, mantığınızın doğru kullanılır olması, sizi o zamana götürürken silkeliyor olabilir.
Kolay olup zorlaştırdığınız her şeyin kendi ekseninizden başlayıp nerede ve nasıl olursa kendinizi rahatlatabileceksiniz. Zamanı geriye sarabilecek olsaydınız önce çocukluğunuza gidersiniz ve o zamanlar yaramazlık ettiğiniz ailenize kendini göstermeye çalışan, mükafat almaya, onore edilmesi için gülen bir çocuk halinde sevinebilecekleri bir tablo yaratırken itilip kakılarak kendi içine yalnızlığa yönlendirilişiniz sizde anne sevgi eksikliğinden yoksun büyümenize nedenlerdir. Hayat sanki bir balonun içerisinde kendi gelen yaşamsal unitesii olduğundan söz ediyor bize. Ve, değişmeyen değişiminizin arasındaki düellolarınızın zihninizin içerisinde bir yerlerde neden veya niçinlerinizi kademe kademe tutar, taşır ama bırakmazken değişmeyi reddedersiniz.

Gerçek ben değişimin hangi yerindeyim. Bir puan verecek olsanız on üzerinden kaç verirsiniz? Sanki dünü bugün yaşarken yarattığınız her hikayenin yazarıda sen olursun, oyuncusu da sen içindeki rolleri de yarattıkça üstlenmeleri için zihninizdeki, düşünce vede hislerinizi o anki duygunuza göre görevlentirerek yaşamaya başlarsınız. Sonrasındada ben bilirdim dersiniz. Bu yeteneğinin bilincinde olup kendin için bir şey yapamamış olmanız üzücü olur. Bugünden itibaren kendim için dğişimimi yazıp yaratıp oynuyorum…

NUMEROLOG:Müjde Şener

23.1.2020
46/10/1

HABERAL KIBRISLI GAZETESİ 

KENDİN OLMA SANATI

KENDİNİ OLMA SANATI: SANA VERİLEN EN GÜZEL HEDİYE Bir sabah uyandığında aynada kendine bakıp "Ben kimim?" diye sordun mu hiç? Y...